2 entry daha
  • 150 binden sonra artık bunu satma ve yenisini alma zamanı geldi dersiniz. galeriye yada yakınlarda varsa araba pazarına götürürsünüz.
    işte film orada başlar...

    ya alıcı bulamazsınız yada dayının birinin*"vereyim 3 lira" şeklinde verdiği fiyat sizi tatmin etmez.

    işin kötüsü alıcıdan çok kötüleyici rolüyle oralara gelmiş 3-5 ruh hastası "ohoo bunun yok motor bitmiştir, yok yürüyeni gitmiştir, yok aks dağılmıştır, yok şaft yamulmuştur, yok rot kaçırımıştır, yok silindirler aşınmıştır, yok pistonlar götüne girmiştir... " falan diyerek 150bin km size yol arkadaşlığı etmiş biricik arabanızı ayıplı mal sınıfına sokarlar, nefret ettirirler...

    ha birde şu var o en kötüsü... rengi solmuş, ütü yüzü görmemiş kumaş pantolonuyla göbeğini sallaya sallaya ortalarda dolanan, iki kelimeyi yanyana koyamayan, koysa da doğru telaffuz edemeyen o dayıların bile(!!) binmeye tenezzül etmediği bir arabanız vardır artık...

    pazara giderken "nasıl satıcam, nasıl kıyıcam sana" düşüncesiyle garip bir duygusal bağ kurduğunuz biricik arabanıza, dönüşte "nasıl elden çıkartıcam ben seni a.q, napsamda birine kakalasam seni" düşünceleri eşliğinde sizde nefret ve eziklik uyandırmaya başlamıştır...

    o eziklikle alıcı bulamaz 20 bin km daha yaparsınız, arka camda duran kocaman satılık ilanı ile 3-4 ay gezersiniz... en sonunda dayının biri* çıkar "vereyim 3 lira" der. o kadar tiksinmişsinizdir ki arabadan al der verirsiniz.

    işlemler tamamlanır... alan memnun, satan memnun. derken kontak çalışır, yıllarca babanızın, ve takip eden 1-2 yılda sizin oturduğunuz o koltukta artık 3 lirası olan öküzün biri oturuyordur... artık sahip odur... içiniz cız eder... giden gider...

    eve gidilir ağlanılır...
    sonra sakinleşince oto ilanlarına bakılır, seçilir, yenisi alınır... unutulur.
69 entry daha
hesabın var mı? giriş yap