7 entry daha
  • ankara. istanbul'da geçen dört yılımdan sonra ankara'ya taşınınca "eksik bir şey mi var hayatımda?" şarkısı eşliğinde aranırken buldum ki, buranın kelimesi bu. şimdi istanbul'da o alışveriş merkezi senin bu starbucks benim yaşayan, kafamda mecidiyeköy insanları diye vücut bulan insanlar da böyle diyor, biliyorum. ay ankara'da yaşanır mı filan. istanbul'u dibini ekmekle sıyıra sıyıra ve bir yandan da bakmaya kıyamayarak yaşadım ve evet herkes haddini bilsin istiyorum, benimle bir çobanın oyu aynı mı olacak diyesi oluyorum. neyse, yavan işte ankara. mecidiyeköy kadar yavan.

    ne demiş cemal süreya? ne demiş? "siz ne düşünürsünüz bilemem ama, sabah altıbuçukta kalkmanın cehennemle bir
    ilgisi olmalı" demiş. belki bundandır, gece üçte yatan bir insandan sabah altıbuçukta kalkan bir insana evrilirken çektiğim acıdandır. belki lisede matematik öğretmeni olmaktan, içlerinde darlandığım o bol kıyafetlerden, "basenleri örtecek boyda bir ceket" yazabilen bir yönetmelikten ve örtmediğim basenlerim yüzünden tedirgin olmamdandır. belki de müfredatın ta kendisindendir. dersaneciliğe, hızlı soru çözme tekniklerine, tahtaya sin(x+y)=sinx.cosy+cosx.siny yazıp örnek çözmeye ve bu formül-örnek-alıştırma sisteminin matematikle alakasızlığına alışamamaktandır. lise eğitiminin bu olmasına, şimdiki aklımla sanki hiç lise okumamış gibi şaşırmamdandır. bunu okulun matematik zümresine anlatmanın imkansızlığındandır belki de. ya da matematik zümresi'ndeki zümre kelimesinin ta kendisinden de olabilir.

    bunlar elbette ki benim işimin ve iş yerimin cehennem özellikleri. ama ankara da bunları layıkıyla taşıyan bir şehir olduğu için yavan işte. en çok da iş yerindeki teyze ve amca kıvamındaki öğretmenler... onlar orta sınıf kentli ankaralının yüzü. elbette ki şimdi sincan'a koysalar beni onlarla olduğumdan daha mutsuz olurum, orası muhakkak. ama bu tarifsiz tutucu atatürkçülükleri, çağdaş demeden modern demeden kapayamadıkları cümlelere inat öğretmenler odasında sürekli kadın erkek ayrı gruplar halinde oturmaları, böylece ifftlerin korunması... tükeniyorum. kadınların yeni bir falcıdan, burçlardan, mobilya yenileme seremonilerinden, mesa hastanesi-güven hastanesi yarıştırmalarından, cepa-ankamall-armada bilmemne diye alışveriş merkezi karşılaştırmalarından, muhabbete alttan alta ne kadar çağdaş-namuslu-çalışkan-bakımlı-zengin-hanfendi olduklarını insert ederken o samimiyetsizliklerinden, hasetlerinden yoruluyorum. erkeklerin kendi gruplarında sık sık c3 lafı geçen araba değiştirme, konutkentte ev fiyatları, tayyip fıkraları, gaziosmanpaşa'nın en nezih içkili restoranları konulu, şu kadar bin lira muhabbetlerinden içime bir boşluk oturuyor.

    biliyorum ki bir çoğunuzun işi böyle, ya da okulu bitirince böyle olacak. ankara'ya has değil bu, çok var böyle insan. yerinde çakılmış, emekliliğini bekleyen, kendine sunulandan memnun, kendine sunulanın ne kadarını alabileceğinin peşinde koşan, mutsuz, haset, yarışma insanları. bunları, üzerine kusarcasına anlattığım bir çok insan gibi kusmuğun da verdiği rahatsızlıkla "sen de onların yanında oturma, işine bak, parana bak" diyeceksiniz. öyle yapıyorum zaten, yok ne yapayım. elimden geldiği ve gücümün elverdiği ölçüde okulun künt işleyişine inat bilimsel bir iki iş yapmaya da çabalıyorum.

    ama burdaki derdim o değil. dert dediysem hakikaten dert. habire özlüyorum istanbul'u. durmadan özlüyorum. kalbi atar, damarlarında kan dolaşır bir şehir. bu ortamın aynısını bulabilirsin istanbul'da, ama başka binlercesini de bulursun. bir sokağa çıksan gündemin değişir. burda ise benim çalıştığım okul ankara'da çok beğenilen okullardan biri. yani olabileceklerin en iyisi bu! işte ankara bu yüzden, hem siyasette hem yaşantıda, işte, sokakta, her yerde ve her anlamda alternatifsizliğin başkenti olduğu için, ne öldürür ne güldürür olduğu için son derece yavan. ölmeden önce gidilecek yerlerden biri. bırakıp gidilecek...
15 entry daha
hesabın var mı? giriş yap