sıralı ölüm
-
son dönem, sık duyduğum bir temennide geçiyordu bu. neyse ki sustular.*
allah sıralı ölüm versin diyorlardı hep: eş dost. ölüm bu kadar sık dile gelince, bir süre sonra bekler de oluyorsun. mesela baban diyelim, hiç gözlerini açmayınca, su bile istemeyince, sessizliği nefessizlikten olabilince, doktorlar allahtan umut kesilmez diyince.
aslında doğal olanı istemek bu: ölüm oldukça doğal. evet! bir süre sonra elbette görevi ve varoluş amacı olan genlerini yayma işlevini gerçekleştirip, sonlanacak her organizmanın ömrü. biyoloji okudum ben o kadar. bilmez miyim! bok bilirim, sus!
ama bana ağır geliyor bu dilek, leş kargalığı gibi, tahammül edemiyorum artık gizlenmemesine bu kabulün, seslendirilmesine; hele babam, annem, ailemden biri ölürken, düşün? öldükten sonra da. aynı.
bu şey demek: önce büyükler gitmeli, sonra arkada kalanlar, yaş sırasınca.. mesela anne baba çocuğundan önce ölmeli. kural bu ya, hani sanki hepimiz bir anlaşma yapmışız gibi, belirli bir yaşa gelince, özellikle kendi ailemizi kurup yavrulamamız toplumca beklenir hale geldiğinde, anne baba kayıplarımızı normal karşılamamız gerekiyor gibi... bu konuyu birkaç sene önce bir arkadaşımızın babası öldüğünde en yakın arkadaşımla konuştuğumuzu hatırlıyorum. ben her zamanki bencilliğimle herkesten önce ölmek isteyeceğimi, sevdiklerimin acısına katlanamayacağımı söylemiştim; hiç samimi olmadığım kadar samimi, doğrumu söylüyordum aslında. aptal doğrusu. kimse için ölmek değildi o bahsettiğim bak. sanırım kimseyi ya da hiçbişeyi uğruna ölecek kadar çok sevmiyorum ben. hatta hiç de samimi gelmez öylesi; içi boş, o yüzden de lafta kalan gösterişler, abartılar onlar. yalan. ihtiyaçtır belki, anlayabilirim.
neyse, arkadaşım "hayır, oyunun kuralı bu değil" demişti kendine has bilgiç tavrıyla, "sen ölsen hayatlarının geri kalanında, her sabah, evlatlarını kaybettikleri gerçeğini anımsayarak, artık bir kızlarının olmadığını kendilerine tekrar ederek, hep o büyük acı ile yataklarından kalkar annenle baban. ömürleri boyu acı çekerek yaşarlar.."
ama onlar ölünce - anne, baba, büyükler- bir süre çok yoğun belki, ama hayatın kalanında her geçen gün yoğunluğu azalarak hissedilirmiş acılar, kayıplar..
o konuşmamızda da çok sert ve acımasız gelmişti bu cümleler: haklılığını inkar etmeye çalışmıştım, şimdi de kabul etmiş değilim, ama istemememe rağmen kazınmıştı aklıma. şimdi (o zaman), sıralı ölümü dileyen insanların ağızlarından dökülürken de öyle geliyor: kötü bişey dilemiyor bu insanlar, ama neden böyle çirkin şeylerden bahsediyorlar ki! bir de zaten için acırken, saygısızlık bu. sussunlar!
bazen gereğinden çok kızıyorum bu dilek tekrarlanınca ya da kural hatırlatılınca diyelim, ölüm toplantılarında. çemkiresim, onların gözümde olabildikleri kadar benim de çirkinleşesim geliyor. sonra bazen de kızmaktan vazgeçip kendime acımaya başlıyorum, çünkü insanlar bu sıralı ölümden kayıpları olanların yanında konuşuyorlar sadece. ve ben kaybediyorum bir sevdiğimi. ama genelde ana fikir aynı kalıyor bu acıma seanslarında: hayat çok acımasız anasını satayım ve bazen çok zor kabul etmesi..
hı bazen de unutuyorum mesela babamı, hiç yokmuş gibi oluyor. farkedince çok bozuluyorum. kısa vadede sıra savmacalar bir derin nefes oluyor diye belki. o zaman çok kötü olmuyorum bence.
hülasa, sese dönüşmemesi gereken, hiçbir halta yaramayan bir temennide geçer bu. bir sürü kez daha derim, sussunlar.
(bir yokmuş)
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap