65 entry daha
  • kültür kavramını şuracıkta çözümleyip tüketmek ne haddime. takdir edersiniz ki mesele derin. ideolojiyi bir yana bırakın, meseleyi kavrayışın, kültürü tanımlayışın ontolojik-epistemolojik ayrımlara gebe olduğu açık. bu derin ayrışmayı şimdilik yüzeysel bir şekle sokup, kültürü tanımlarken önümüzde ingilizce etimolojisinin ipucu sağladığı iki seçenekten bahsedeyim istedim: 'cultivation' ve 'cult'. bunların ikisi de latince 'cultura', hatta 'colere' sözcüklerini temel alıyor. 'colere' bakmak, ilgi göstermek, korumak, toprağı işlemek, ekip biçmek anlamlarına geliyormuş. ne güzel değil mi? neyse, bugün kullanılan kültür kavramı sıklıkla bu anlamlarla yan yana getirilir. 'cultivation' mecaz anlamını bir tarafa bırakırsak, toprağı ekip biçme, işleme, ürün yetiştirme demek. 'cult' ise adı üstünde kült, tapınma, tapınmayla ilişkili pratik, ritüel ve törenleri de kapsayan bir sistem olarak tanımlanabilir. hatta parça parça insan toplulukların (ayırt edici) yaşam biçimleri yerine de kullanılmış.

    şimdi, birinci seçeneğin ('cultivation') kültürle ilişkilendirilmesi, emek verip, işleyip, ürün almak temasını temel alır. bu bakış açısına göre insan, ürünü oluşturma sürecinde, maddeyi (her ne ise) dönüştürürken kişiliğini de dönüştürür, ürünü kişiliğin bir parçası haline getirecek şekilde içselleştirir. dolayısıyla kültürün kapasiteyle, emekle, öğrenmekle ve sonucunda da bir ürün ortaya koymakla doğrudan ilişkisi vardır. bu kültür anlayışı, bizim anladığımız anlamdaki kökü olmasa bile tarihi çok da eskilere gitmeyen 'ilerleme' kavramını örtük veya açıktan varsayar. özellikle aydınlanma, kant ve alman idealizmiyle birlikte dile ve kavrama gelmiş modern akılla uyuşan bir kültür algısıdır. sorun burada, yine yüzeysel olarak bakarsak, neye ilerleme denildiğini, neyin ilerlemeye katkı koyduğunu, bu soruların yanıtlarını belirleyecek ölçütlerin ne olduğunu saptamanın, bu konularda hemfikir olabilmenin güçlüğüdür. dolayısıyla neyin kültür ürünü olduğu bir tartışma konusu olarak kalır. neyin kültür ürünü olmadığına dair daha çok söz söylenir. bu da zaman zaman üstyapısal düzeylerin bir taraflarında birileri için rahatsız edici olur.

    ikinci seçeneğin ('cult') kültürle ilişkilendirilmesi, bir toplumu o toplum yapan her türlü pratiğin, değerlerin, inançların, yaşam amaçlarının kültürün öğeleri olarak görülmesini temel alır. burada pratikler normatif bir yargılamaya tabi tutulmayacağı için ilerleme kavramından hoşlanmayan, göreliliği, kuşkuculuğu pusula belirlemiş sosyologların, antropologların tercihi olması doğaldır. kültürel çeşitlilik, hoşgörü gibi neşeli kavramları da sık sık dillendirirler. totaliter, varlıklara özler atfeden yaklaşımlara karşı durduklarını iddia ederler. ama her zaman karşılarına aldıklarını mutlaklaştırma, bir şekilde öne çıkardıkları kavramları ise fetişleştirme, onlara hegemonik sonuçlar yaratacak özler inşa etme, yeni tanımlar oluşturma riskiyle yaşarlar. bütünlüğü çoğunlukla reddettikleri için, bütünlük algısından yoksun oldukları, tek taraflı soyutlama düzeyinde kaldıkları eleştirisini de kabul etmezler.

    birinci yaklaşımın problemleri 20. yüzyıl boyunca dillendirildi. eminim bu eleştirilerin insanlığa bolca da katkısı olmuştur. ikinci yaklaşımın tehlikeleri ise sanırım yeterince ifade edilmedi. özellikle post-modern söylemin bu ve benzeri konulardaki yaklaşımı gerçekten tehlikeli bir doğrultuda ilerliyor. batı kendi "modern kültür"üyle bir hesaplaşma içine girmiş ve bunun yansımaları doğuda da kendini belirgin şekilde gösteriyor. artık doğuya ya da öteki toplumlara az gelişmişlik üzerinden değil, kültür üzerinden bakıyorlar. yapıbozma, yadsıma konularında kararlı post-modern söylem her türlü geleneği, töreyi birer zenginlik ve çeşitlilik olarak görmeye başladı. bunun da ötesinde zaman zaman bunlara dahil olmayan pratikleri de zorla bu kavramlar içine sokuşturmaya başladı. bunların arasında tukaka olanlar varsa, onların da kaynağını "modern" devlet ve söylemine, onun ataerkil hukuğuna, kurum ve kavrayışına yıkıp durdu ve ideoloji ve sınıf kavramlarına da modern söylemin bir parçası oldukları gerekçesiyle yüz çevirdi. örneğin töre cinayetlerini kadın bedeni üzerindeki egemenliğe indirgeyerek meseleyi işin ekonomik, sınıfsal, toplumsal, ideolojik bağlamından koparıp küçük küçük ve birbiriyle bağlı olmak durumunda olmayan söylem adacıkları oluşturmayı tercih etti.

    şimdi ise egemen söylem kendilerinin olmaya başladı. töre cinayetleri konusunda sorunu azgelişmişliğe bağlasak, kendimize gelişmiş diyip bu halklarla aramıza mesafe koymuş olacağız. eğitimsizlik desek, dediğimize pişman olup "modernist" eğitimin tümden infazından bahsedecekler. feodalite desek "kadınlar feodalitede daha özgürdü, daha mutluydu" bile diyecekler. islam desek, dini hoşgörüsüzlük örneği göstermiş olacağız. islamın belli bir yaşanış şeklinin yarattığı sorunlar desek, islamı tektipleştiriyor olacağız. yoksul kürt halkı desek, kürtleri etiketlemekle suçlanacağız. orta anadolu'daki, kentlerdeki örnekler desek, "e tabi geleneği hukukla değiştiremezsiniz" diyecekler. devlet hukuksuz desek, hukuğu fetişleştirmiş olacağız. e o zaman ya sorunu tahılla beslenmeye bağlayacağız, ya da sorun yok, kültür bu diyip geçeceğiz.

    alın işte, bu entriye vesile olan 4 mayıs 2009 mardin düğün baskını. birçok kişinin yazılarında bu katliamdan bahsederken bu tarz şiddet içeren davranış ve eylemleri "gelenek" ve "kültür" olarak nitelendirdiklerini gördük. davut dursun diye bir "profesör" gazetesinde "hadi cinayeti anlıyorum. ama namaz kılanları bu şekilde öldürmeyi anlayamıyorum" tadında bir şeyler yazmış. bu onların kültüründe yokmuş. şöyle diyor tam olarak, "bu olay asla sıradan bir olay olamaz ve bu topraklardaki cinayet işleme kültürüyle açıklanamaz." böylece cinayet işleme kültürü denilen şeyle de tanışmış oluyoruz. şöyle devam ediyor, "evet kan davaları bu ülkenin bir toplumsal gerçeği ve ciddi sorunudur. ancak buna ilişkin bir kültür vardır ve bu kültürde bilebildiğim kadarıyla bu şekilde icra edilen bir kan davası olayı yoktur."

    kültürün ne olduğuna, neyin kültür ürünü olarak sayılabileceğine karar vermek çok güç. ama her şeyi bir kültür öğesi olarak görmek de oldukça tehlikeli.
225 entry daha
hesabın var mı? giriş yap