cecil taylor
-
free jazz'in diğer* ismi, yarı-deli olduğunu itiraf etmekten çekinmeyen; eşcinselliğin sınırlarında gezdiğinden sık sık bahseden piyanist, besteci, filozof ve pozitif bilim meraklısı seksenindeki çlgın kişilik.
ona göre melodilerde anlamsızlık esastır, anlam arayanlar zaten müziği belli kalıplara sokmak için çalışıp çabalayan akılsızlardır. bu anlam arama hadisesi nota yazarken sözleri eklemeye benzer. bu nedenle cecil taylor vocal jazz'e kati surette karşıdır. bir başka şekilde hayatı boyunca elektronik enstrümanların cazda kullanımını protesto etmek için 12-13 yıl sadece solo çalmış, art ensemble of chicago üyesi -ne üyesi; kurucusu, trompetçisi, her şeyi- lester bowie'nin kışkırtmasıyla bu katı duruşunu az da olsa esnetmiştir. (ornette coleman'ın double bass quartet kurarak ya da çok daha öncesinde benzer şekilde* değişimiyle ilgili olmalı bu, not düşeyim.)
mr. c. t. için piyano kesinlikle vurmalı* enstrümandır. hatta bu konudaki iddialarını kuvvetlendirip yetmişlerin sonundaki bazı solo albümlerinde "cecil taylor - percussion" identifysi ile bizleri şaşırtmıştır. pek tabi, kendini perküsyonist olarak gösteriyor olması piyanoda nota duygusunu kaybettiğini düşündürmesin. genelde bir yerden sonra takip edilmesini istemediğinden midir, yoksa müziğin de bir adım ötesine geçtiğinden midir bilemiyorum; ancak dinleyiciyle arasındaki mesafeyi açmaya çalışan bir yapısı var taylor'ın. önce çeşitli koreografide dans figürleriyle taburesine oturur. nazik başlar piyanosuna* dokunarak dinleyiciyi kendine bağlama sekansına. derken yerli yersiz sinirlenir: hem birbirine karışan notalardaki bütünlük algısını kaybeder, hem de sertliği free jazz penceresinden bakarak tekrar adlandırırsınız. belirtmek isterim ki röportajlardan öğrendiğim kadarıyla cecil taylor bunu istemli yapmıyor, hatta notaların birkaç partisyonunu evde çalıştıktan sonra ruhunun götürdüğü yere siz gelin ya da gelmeyin sahneden gidiyor bile. belki de yalnızlığı seçiyor, pek tabi bu kısım muallak. zaten "günışığında incelenmek istemeyecek kadar koyu tenliyim." diyor, ırkçılığın kendisine verdiği zarar konusunda ufak bir göndermeyle spikeri şaşırtırken.
seksene yakın albümü var büyük ustanın. çoğunu dinledim, genel bir yorumla çağa ayak uyduran ve özünü koruyan iki farklı yanının çeliştiğini, bunun dinleyici üzerinde inanılmaz güzel etkisinin olduğunu, 1958'de henüz hard bop dönemi genci olarak gösterebileceğimiz coltrane*i free jazz'le tanıştıran** ismin şaşırtıcı olmakla birlikte yine cecil taylor olduğunu, transparan giysilerden her zaman haz aldığını*, conquistador!'un en bilinen albümü olmakla birlikte 1974'te çıkan -kanımca en iyi- solo albümü silent tongues'ün büyük ustanın en değerli eseri olduğunu belirtebilirim. doksanlara doğru sopranocu harri sjöström'le ortak çalışmaları da contemporary/free jazz açısından değerli kayıtlardır ancak ne olursa olsun, o eski free jazz lp'lerinin yerini asla tutmaz.
caz tarihinin aktivist devrimcileri arasında en önde gidenlerden cecil taylor. umuyorum, bu dünyadan göçüp gitmeden dinleyebilirim kendisini.
edit: (bkz: 22 ekim 2009 cecil taylor & tony oxley konseri)
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap