49 entry daha
  • roman ile film temel olarak konuda paralel gider fakat kişilik ve zaman zaman olay bazında ayrıntılarda ayrışır. tom ripley romanda şizofrenik zekasına hayran bırakır, filmde zekadan ziyade olayların gidişatına göre yol alan bir ripley vardır. roman ripley'in dickie'ye duyduğu ve karşı koyamadığı hayranlığını okuyucuyu şaşırtarak bir sonuca bağlamaz, tanımlamaz, oysa filmde bu yoğun hayranlık homoseksüalite ile açıklanacak kadar basite indirgenmiştir. yanılmasama ile, yani bir erkeğin bir diğer erkeğe hayranlık duyuşunun adının ancak bu olacağı düşüncesinden yola çıkılarak. romanın sonunda ripley zafer bayrağını çeker, koca bir dickie oluverir; film finalinde ise oturup ağlayacağınız kadar zavallı ve sıradan bir varlıktır.

    roman ile film arasındaki farklar ayrıntılarda gizli, ve dolayısıyla anlatılarak bitirilemeyeceğinden, net olarak gördüğüm son farktan bahsetmessem çok ayıp olur.
    şöyle ki; romanda da dickie hayranlık duyulası bir tiptir, ama ripley'in hayranlığından yola çıkarak bu yoğunluğun sınırları çizilir. filmde ise dickie'ye hayranlık duymak için ripley'nin düşünüşünden yola çıkmaya gerek kalmaz, romanı okurken zihinde çizilen resimden çok daha hayranlık duyulasıdır zira ripley artık jude law cisminde tezahür etmiştir.*
85 entry daha
hesabın var mı? giriş yap