6 entry daha
  • altında türkiye'nin de imzası bulunan avrupa insan hakları sözleşmesi'nin dokuzuncu maddesinden alıntıyla bir giriş yapayım:

    düşünce, vicdan ve din özgürlüğü:

    1. herkes düşünce, vicdan ve din özgürlüğüne sahiptir. bu hak, din veya inanç değiştirme özgürlüğü ile tek başına veya topluca, açıkça veya özel tarzda ibadet, öğretim, uygulama ve ayin yapmak suretiyle dinini veya inancını açıklama özgürlüğünü de içerir.
    2. din veya inancını açıklama özgürlüğü, ancak kamu güvenliğinin, kamu düzenin, genel sağlığın veya ahlakın, ya da başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için demokratik bir toplumda zorunlu tedbirlerle ve yasayla sınırlanabilir.

    kendisini demokratik olarak tanımlayan devletlerin anayasalarında da daha geniş ya da daha dar bir yorumuyla benzer şekilde düzenleniyor din özgürlüğü. şimdi, hukuki açıdan bu kadar açıklığa kavuşturulmuş, şeffaflaştırılmış, adı konmuş bir hak sosyal yaşamda neden büyük sorunlara yol açıyor? bu bir çoğunluk-azınlık meselesi mi, 'ötekini' tanımamanın verdiği yabancılık hissinin sosyal hayata yanısması mı, birlikte yaşama kültürünün ve demokrasinin yeterince gelişememiş olması mı, islamla bağlantılı olarak radikalleşmeden, türkiye örneğinde hıristiyanlıkla bağlantılı olarak azınlıkların güç kazanmasından ve misyonerlikten duyulan korku mu, nedir tam olarak din özgürlüğünün genişlemesinden duyulan kaygı?

    aslında türkiye göz önünde bulundurulduğunda, din özgürlüğünün islam özgürlüğü olarak yorumlandığını ve mevcut hükümetin yaptığı gibi islama daha fazla özgürlük tanındığı takdirde, var olduğu sanrısına kapılmış olunan laikliğin elden gideceği ve türkiye'nin bir islam cumhuriyetine dönüşeceği korkusunun pişirilip pişirilip önümüze getirildiğini görüyoruz. ancak ne hikmetse, din özgürlüğünde bir genişleme olduğunda, bundan azınlıkların değil, yine sünni islam inanışını benimseyen kesimin yararlandığını da tespit edebiliyoruz, bu ne yaman çelişki?

    cemevlerinin hukuki statüsü olsun diyen aleviler, mor gabriel ibadete, ruhban okulu eğitime açılsın diyen hıristiyanlar, çocuklarını zorunlu din derslerine göndermek istemeyen ateistler ve başörtülü üniversiteye gitmek isteyen müslüman kadınlar... türkiye toplumunda büyük çatışmalara yol açan bu konuların hepsinin devletin din özgürlüğü anlayışı ile yakından ilgili olduğunu düşünüyorum. zira bu gruplara hak verilmesi din özgürlüğünün arkasında duran, yani vatandaşlarının özgürlüklerinin bekçisi konumundaki bir devletin yükümlülüğü. eğer bu devlet laik olduğunu iddia ediyorsa, ya çoğunluğun dini de dahil olmak üzere tüm dinlerle ilişkisini kesmeli ya da hepsine aynı mesafede durmalıdır, mantık böyle söylüyor.

    dokuzuncu maddenin ikinci fıkrası, din özgürlüğünün kısıtlanabileceği halleri düzenliyor. bunun çerçevesini de çizen anayasal düzen. aslında işin bu boyutu islami terör korkusu yüzünden paçaları tutuşmuş olan avrupa'da tartışılıyor daha çok. ne yapsak da özgürlüğü kısıtlayan devlet imajına bürünmeden, islamın önünü kessek? diplomasi sanatı...

    neticede nerede olursa olsun, eşitlik; özgürlüklerde de eşitlik, bütün isteğim bu sözlük.
4 entry daha
hesabın var mı? giriş yap