5 entry daha
  • şahidi olmadığı yaşamadığı olaylara yazdığı kitapla kaynak olan adam.

    sözlü tarih konusunda işin ucu elbette açıktır ve sözlü tarih modern tarih yazımcıları ve onların takipçileri tarafından çok da istenen birşey değildir. ancak sözlükte daha ilk yazdığım yazılardan biri de sözlü tarih üzerine idi. sözlü tarihin yazılı kaynakları sınırlı olan toplumlar için kaçınılmaz olduğu konusunu dile getirdim. ve de bu konuda leyla neyzi nin eserlerinden esin ve mihmandarlık almaya giriştim. sözlü tariihn ne olduğu, nasıl işlendiği, ve de en önemlisi bizim bunu yaparken yani sözlü tarihi işlerken bir kuyuyu kazma uğraşımız konuları önemli. şimdi konunun ikincil önemli diye münazara etitğimiz arkadaş tarafından dile getirilen şeyler, konu sözlü tarih olunca birincil şeyler haline gelir. yani nuri dersimi hakkında, dersim katliamı hakkında, kürtler, kırmanclar ya da örneğin sarı saltık türkleri arasında bir araştırma yapacaksanız sizin için o insanların dilleri çok önemli. örneğin bugun perteğin zeve köyüne gittiğinizde ki orası bilenler bilir ziyaret köyü olarak bilinir ve dersimin en kutsal mekanlarından birisi olan sultan hıdır oradadır oranın halkı kurmanci konuşur. canım koçgirililerin konuştuğu gibi onların yaptığı kurmanci cemlere de katıldım ve ben bu inancı o dilde de sonuna kadar yaşadım hepsinin ayağının turabı olurum. sonra örneğin hozatın merkez köylerine gittiğinizde sarı satuklular ya da sarı saltıklıları görürsünüz bu aile türktür, pirlerinin türbesi balkanlardadır ancak örneğin dedeleri kırmancide konuşur gene kırmanci cem geleneği azaldığı için kırmancı konuşan, kurmanci konuşan köylerde de mecburen türkçe cem olmaktadır. ya da nazmiye de dersimin bir diğer kutsal mekanı olan düzgun baba ya da kendi söylenişi ile duzgı bava da kırmaci cemler eskiden ve hatta dersimin hemen her yerinde kırmanci söylenişe ait cemler yapılır.yani bilinmeliki dersimin kendine ait bir rengi var. başka renlere boyamak anlamsız, tıpkı diğer insanların vatanları gibi. peki biz sözlü tarihe neden yönlendik? sanılıyor ki ve söyleniyor ki bizler 80 sonrası blaa bala bla.. sanılıyor ki bizler kürtlükten kaçıyoruz. eğer 80 senelik cumhuriyetin bize dayattığı şey türklük değil de kürtlük olsaydı evet sizin deyiminizle 80 sonrası avrupada bir itirafçı mitçi artık her ne ise bizleri ne kadar etkilemişse(adını yeni duydum) onun yolundan gitmişiz. evet ne cumhuriyet ne osmanlı ne de başka bir güç dersimi yozlaştıramadı ancak almanyada bir itirafçının fikirleri dersimi yozlaştırmaya yetti ve benim gibi metropol farelerini türetti:)

    bizim kimlik arayışımız ve hatta farkındalığımızın dünyada gelişen başka fikir ve düşüncelerle ilgilisi var, bu sadece bizim içinde geçerli değil, bugün anadoludaki lazlar ve gürcülerde ve hatta abazlarda benzeri bir kimlik arayışına girdi. dediğim gibi bu kimlik ve birey olma ile ilgili. bunu algılamak çok zor değil. kafayı pamukçu örneğinden lütfen kurtarın o hiçbir şey. yani yeni birşehir efsanesi yaratmaya gerek yok. bu ancak fazladan bilgi kirliliğine neden olur. gene belirtlemek de yarar var desimde oluşan kürtlük bilinci de 80 sonrası bir durum. çünkü bilmezsiniz ama dersimin bütün yaşlıları neredeyse 80 yıldır susuyorlar, ağızlarından cımbızla seçersiniz lafları, ağır konuşurlar, aralarda düşünürler, siz bir tanıklık dinlemek istersiniz ilk gün konuşmaz, sana ısınması lazım, sonra seni dener, özünü sözünü aileni öğrenir, merakını merak eder vs. sizin de ondan almak istediğiniz şey bilgidir ve kayıt etmek istersiniz, kaydedilmesin diyenini ben görmedim, ancak yeri ve zamanını seçerler bilgiyi gerçekten sahip olmak isteyene verdikleri intibasını sizde bırakırlar. burası benim için yazması eğlenceli kısmı ancak uzatmayacağım. sözlü tarihte değiştirmeden kaydetmek , doğru tanıklığı civardaki kişilerden doğrulamak önemli. yani siz ayran yayan bir teyzeye hadi bana 38 i anlat dediğinizde size önce bir güler sonra derki "kurban olam, bak o aşağı evlerde filancası vardır onun ailesi şudur budur o bilir" ona gidersiniz. sözlü tarih konusunda bilgi üniversitesinden dersimli tarihçi bülent bilmezin dersim üzerine yazdığı bir iki yazı ve sabancı üniversitesinde bu konuda çalışmalarını sürdüren leyla neyzi nin istanbulda bellek, kültür ve aidiyet, ben kimim, kitapları etkili olmuştur. leyla neyzikonusuna girmişken burada onun bu konudaki ifadalerine yer vermekte yarar var bu ifadeleri ise gene modern bir tabirle kaynak göstermek açısından veriyorum, yani benim de bildiğim şeyleri bu işin akamesinden birine tastiklettiriyorum. postmodern bir aidiyet duygusundan, kimlik sorgusundan ve de türkiyede en önemlisi ulus kavramının altında neler olduğu sorusunun sorulması gerektiğinden bahseder bu konuda sözlü tarih ile ilgili dha detaylı bilgileri başka bir yazı konusunda vereceğim. bütün bunları anlatma nedenim sözlü tarihin gerçekten tanıklık, ikinci derece tanıklık, duyumsama, söylence, efsane vs. gibi dinlediğinizde ne olduğunu angılamanız gereken yönleri vardır ve sözlü tarih için bunlar kaçınılmazdır. örneğin siz bir ağacı ya da çeşmeyi de kayıt altına alabilirsiniz, onunla ilgili emin olun, yukarıda saydığım bütün öznellikleri bulabilirsiniz. yani birisi evet o çeşmenin yapılışını anlatır, birisi bir sene kışın dondugunu, diğeri yazın sulaırn çekildiğini ve hiç akmadığını anlatır. bir diğeri illa ki oranın başında bir delinin maniler söylediğini o deli için oranın çok değerli oldugunu anlatır, ve illa ki çalışma yaptığınız yer dersim ise birileri o çeşmenin başında 4 tane ak sakallı dede görmüştür ortalarında bir mum yanar hepsi beyazlar içindedir ve sohbet ederler.

    dersimlinin kürt, zaza, kırmanc, kurmanc, türk vs. bütün bilinçlenmesi ki bu bilinçlenme gurbet ellerdeki dersimliler için bir bilinçlenmedir aynı süreçte gelişmiş bir bilinçlenme. şimdi siz bunun neresinden tutarsanız hem ele gelir hem dem geldiği kadar elde kalır. yani seyfı dursun şöyle der zaten zazacılık oynar, ali kaya çağdaş yaşamı destekleme derneği üyesi imiş. bunların hepsini bir kenara bırakalım ve tekrar nuri dersiminin sözlü tanıklıkları yazılı metinleri dönüştürmesine dönelim. evet alişer ile zarife nin aralarındaki konuşmalara mevcut, karşılarında rayberi görüyorlar ve rayber alişerlerin kirvesi, zarife durumu farkediyor, alişer zarar gelmez içlerinde kirvemiz var diyor. ve ölüyorlar bu konuşma benim yazımda aktardığım bir konuşma değil ancak bu konuşmanın elbette birebir böyle gelişmediğini kabul edebiliriz. yanlarında biri mi vardı bilmiyoruz, ancak zaten dersim üzerine konuşuyorsanız orada bir kuşun dahi bu konuşmalara şahit olduğunu size anlatabilirler. bunu kabul etmezsiniz elbette anlayabiliyorum. ancak efendim nuri dersimi nasıl oldu da seyit rıza nın son konuşmalarına şahit oldu. idamın gerçekleştiği yerde, asılacak olanalar,dönemim emniyet amiri, iki asker ve idamı gerçekleştiren çingene(bu tabir çağlayangil tarafınfan kullanılır). şimdi nuri dersimi bu kadar temiz mesaj veren ifadeleri nereden tanıklık ederek çıkardı. yani sizin akli selimden bahseden biri ve kaynakları ortaya çıkaran biri olarak baştan bunu reddetmeniz gerekmez mi? yanlış olma payı var diyorsunuz ve bu sizin için geçerli bir sebep bi kaynak olması açısından öyle mi?

    nuri dersiminin dersime kendi istediği tarihi biçme sevdalısı olduğu bir adam olduğunun bir diğer kanıtı. dersim kelimesinin yorumlayışıdır. bunu kürdistan tarihinde dersim adlı kitabında yapar. nuri dersimiye göre dersim kelimesi der-sim yani gümüş kapı anlamına geliyor. oysaki dersimde ağırlıklı konuşulan kırmacide kapı çevar, çevara anlamındaıdr. ancak kürtçenin lehçesi olan kurmancide der, deri kapı anlamına gelir. yani deri-sim i düşer ve dersim olmuştur. elbette dersimde kapı ya der-i diyenler vardır ancak burada nuri dersimi gene bir hata ve büyük bir hata yaparak dersim kelimesine dahi kendi dilediği anlamı biçiyor. yani dersim e dair 100 taneye yakın anlam tarihi biçilirken siz bunlardan istediğinizi almakta serbestsiniz. ama bunun güncel olarak orada taşayan insanlara en uygun olanı olması gerekir. yani örneğin tekrar sözlü tarihe dönecek olursak munzurun hikayesini birilerinden anlatmasını istediğinizde size kalıp da munzurun ağası vardı ağası hacca gitti diye başlayan bir hikayayi anlatılırsa oturup bir düşünürsünüz abi ne ağası ne hacca gitmesi, burası dersim bu insanların inancı belli, bu sefer başka bir hikaye dinlersiniz o hikaye "munzur, ibarihim peygamberin çobanı" idi diye başlar ve dersim inancındaki lokma, süpürge, güneş, gölge, kurban, ikrar imgelerini size verir ve siz o hikayeyi sahiplenirsiniz. nuri dersiminin anlatısı da biraz bunun gibi, dersimdeki anlatılara kullanılan dile uymuyor. ancak siz dersim özünde kürt derseniz ve hala bir öz millete inanıyorsanız o benim ve bu tartışmanı sorunu değil. tekrar etmekte fayda var ki dersim halkı türksün diye dayatılan kimlikten kaçarak kendi kimliğine bulma yoluan gitti ve bunun dünyadaki gelişen daha büyük fikirlerlerle ilişkisi var.yani bunun modenizm, postmodernizm, oryantalizm, teoloji ile ilişkisiz olduğunu düşünmek en iyi ihtimalle safdillik olur. ya da başka bir siyasi fikri arkasından getirir.

    yani dersimin gençleri fikir arayışına girecek bir kısmı kürtlük diyecek ve bunun için canını verecek? bunlar iyi öyle mi? ancak bir kısmı, kırmanci diyecek,zaza diyecek, türk diyecek, marxizm diyecek bunlar kötü. bu dersimi ve dersim halkını metalaştırmak dan öte birşey değildir

    benim üzerinde durduğum dil meselesinin ikincil bir mesele olarak karşılanması normal. ancak elbette dil birincil meseledir. siz manayı ve bilgiyi ne ile algılıyor ve anlıyorsunuz? hele ki yazılı kaynak yoksa çok azsa dil yeniden söylüyorum herşeydir. ee şimdi kısıtlı olan yazılı kaynakların nasıl değerlendiirildiği ortada. dersim tarihinde şafi kürtlerle ya da suuni kürtlerle bir tarihi işbirliği olamamıştır, olmamıştır, seyit rıza, kestiği koyunu yemeyen şeyh sait ile elbette beraber savaşamazdı.bu iddea nasıl ve nerede çürütüldü?burası es geçilmiş. ve elbette seyh saitin adamları tarafından alevi köylerine saldırılar gerçekleşti, anlaşma bozuldu ve dersimli aşiretlerin birçogu şeyh sait ile savaştı. ancak bunu devlet eli ile yapmadılar. 1937-1938 yılına kadar dersimde devletin bir eli ve hakimiyeti yok. o tarihlerde jandarma karakolları kurulmaya başlanmış.bunu feodal bir aşiret yapısı ve kendini koruma içgüdüsü ile tc. ordusuna ve osmanlı ordularına yaptığı gibi yapmış. yani dersim türkiye cumhuriyeti ile de şafi kürt aşiretlerle de savaşmış.şimdi siz mi düşman mınısz biz mi düşman olduk sorusunu sormak hiç bir fikre sığmaz. çünkü siz bu tarihi soruları şimdiki anlayış ile cevaplandırabilirsiniz. evet tarih kendi zamanında önemlidir ancak biz aynı süreci yüzyıllarıdır yaşıyoruz. ve maalesef şafi kürtler alevilere hala düşman hala alevi eti yenmez,yemeği yenmez mantıgı birçogu eğitimsiz şafi kürtler tarafından hala geçerli. zaten kürtlerin gelişmiş bir ulus bilinci yoktur efendim eğer gerçekten gelişmiş ve yaygın bir kürt ulusu bilinci kürtler arasında gelişecek olsaydı alevi kürtlere daha çok sahip çıkardı. şu aşamada bu sahip çıkma kürt aydınları ve abdulllah öcalan gibi kürt liderleri arasında yer bulmaktadır. abdullah öcalan dersimin 5000 yıllık bir alevi tarihi var ve bu farklı bir komün yapılanmayı gerektirir, dersim komununu öneriyorum orası için diyor örneğin. tersi biçimde başlangıçta türklerin bir ulus bilinci vardı ve türk alevileri bektaşiler vesaire ile herşey yolunda gitti. ancak cumhuriyet tarihinde yaşanılan alevi katliamları malum ve bu katliamlar sonrası bir yol ayrımına gidilmesi, kürt aydınlarda gelişen ulus bilinci(bunu millet farkındalığından ayıralım, ulus bilincinin altına farklı azınlıkları katıyorum) dersimi onlar arasında daha da değerli kıldı. ancak bu değerin dersimlinin bilincinde ne anlama geldiği tecrübe ile sabittir. bunu hiçbir tarihi veri ile örtüştürüp hadi beraber olalım diye 21. yy da bir ulus devlet çabasının maşası olmayacaktır.
6 entry daha
hesabın var mı? giriş yap