5 entry daha
  • kamal atatürk mü yoksa kemal atatürk mü? atatürk'ün ikinci adının kemal mi kamal mı olduğuna dair yapılan tartışmalardan birine ulus gazetesinin 5.21935, sf.3'te de rastlıyoruz. d. mehmet doğan'ın içeriği tutarsızlıklarla ve güdük temellendirmelerle dolu batılılaşma ihaneti (beyan yayınları, 1986) adlı eserinden alıntılıyorum:

    "atatürk'ün taşıdığı kemâl adı bir arapça kelime olmadığı gibi, arapça kemâl kelimesinin delâlet ettiği mânada da değildir (burada d. mehmet doğan şöyle bir ekleme yapıyor: "kemâl kelimesi arapça'dan osmanlıcaya geçmiş olup şu mânaları taşımaktadır: olgunluk, mükemmellik, noksansızlık, tamlık; bilgi, fazilet, değer. bu mânalardan neden kaçılıyor acaba?"). atatürk'ün muhafaza edilen öz adı, türkçe ordu ve kale mânasına olan kamâl'dir. son â üstündeki tahfif işareti l harfini yumuşattığı için telâffuz hemen hemen kemâl telâffuzuna yaklaşır. benzeyiş bundan ibarettir." (sf.168)

    d. mehmet doğan'a göre ulus gazetesinden yapılan bu alıntı şunun kanıtıdır: "...insanlar, doğuşlarından bir süre sonra sahip oldukları adları çevresinde şahsiyet kazanırlar. yıllar geçtikçe hata v sevapları bu adın çevresinde şahsiyet örgüsünü örer. adından utanan, onu değiştirmek isteyen ve değiştiren kimselerin derin bir şahsiyet buhranı içinde oldukları şüphe götürmez..." (sf.167)

    yazar atatürk'ün ikinci adından ve diğer ad değiştirmelerinden (öztürkeçeleştirmelerinden) hareketle türkçe dil devriminin yarattığı buhrana vurgu yapıyor; hatırlarsanız bundan kısa bir süre önce bir ak partili kurmay da cumhuriyetin yarattığı travmadan bahsetmişti. benim asıl anlamadığım şey şu: devrimlerin hedefi nezdinde, travma kötü bir şey midir? devrimler zaten travmayı amaçlar, ad değişikliği buhran yaratır mı? evet yaratır; ancak müslümanlaşan şaman türklerinin ne gibi bir buhranın esiri olduğunu da tartışmaya açalım öyleyse. kitlesel olsun ya da olmasın; bir çırpıda olsun ya da olmasın "buhran" ve "travma" zaten kangren olmuş kolun kesilmesi gibi bir şeydir; açın bakın batı tarihi bir bütün olmasının yanında dökülen kanlarıyla bir buhranlar ve travmalar tarihidir. gidin bakın edward gibbon'ın meşhur roma imparatorluğu'nun gerileyişi ve çöküşü adlı eserine; isa'yla birlikte hıristiyanlığın ne gibi bir travmaya neden olduğunu harikulâde bir şekilde anlatır. travma, buhran, karanlık bunlar insanoğlunun vazgeçilmez kuyularıdır. hatta öyle ki batı tarihi kendi içinde bir dönemi "karanlık çağ" olarak niteleyecek ölçüde buhrana gömülmüşlüğünün farkındadır. ibrahimî dinlere göre cennetten kovulduğu düşünülen insanın daha büyük bir travma yaşamasına gerek var mı? buhranı ve travmayı başlı başına devrimden soyutlamak manasız geliyor bana; daha iddialısını söyleyeyim, devrim insanlıktan soyutlanamaz.

    en nihayetinde kamâl atatürk propagandası da devrimin bir gereğidir, ne kötüdür ne iyidir. devrim kendi silahını kullanır, silahına bakarak devrimini tanımlarsın zaten, kusura bakma ama bu böyle olmak zorunda.
105 entry daha
hesabın var mı? giriş yap