4 entry daha
  • türk yazınındaki en tuhaf eserlerden biridir bu. muazzez ilmiye çığ'ın yazıları ve kitapları maalesef bu konudaki evrensel açığı doldurmaya yetkin olamazken (bilimsel kaynakların kullanımı vs. gerekli eleştirilerin yeri burası değil), bu yapıtı tuhaf bir şekilde birebir kaynaklara yani tabletlere dayanan bir bilim-kurgu denemesi olması açısından kayda değer. muazzez ilmiye çığ'ın bu eserinin yabancı dillere çevrilmesi ve yazarının tanıtılması gerekiyor bence. kitabın sonunda yazarın ilhamının kaynağını da öğreniyoruz, şöyle diyor yazar son-söz niyetine:

    "aziz atamız dilleri dilimize benzediğinden türklerin atası olabileceğini varsaydığı sumerlilerin dil ve kültürlerinin ülkemizde araştırılmasını istiyordu. üstelik onların en az 4000 yıl önce yazıp bıraktıkları onbinlerce tablet istanbul arkeoloji müzeleri deposunda işlenmeden duruyordu. bunun için batı'dan hocalar, uzmanlar getirterek bu yolu açtı bize...

    ünlü yazarımız orhan pamuk'un beyaz kale romanını okumam bana bir ufuk açtı. o, kitabını hakiki bir yazmadan almış gibi, fakat çeşitli bilgilerden yararlanarak yazmıştı. halbuki bende 4000 yıl önce yazılmış orjinal belgeler vardı. 55 yıldan beri onlardan edindiğim bilgileri bir sumerlinin yaşamöyküleri olarak anlatırsam geniş bir ortama ulaşabileceğimi düşündüm ve onu yazmaya başladım... ben ne bir roman, ne de öykü yazarıyım. bütün amacım, bildiğim konuları akılda kalacak şekilde gençlere ve ilgililere sunmaktı... böylece her yönünden birer örnek sunulan sumer kültürünü halkımıza, gençlere ve ilgililere tanıtabilirsem, hem ulu atamızın bir isteğini kısmen yerine getirdiğimi, hem de bu alanda bana açtığı yol için, ona olan şükran borcumu biraz olsun ödediğimi düşünerek huzur duyacak, mutlu olacağım." (m. i. çığ, sumerli ludingirra: geçmişe dönük bilimkurgu, sf.139-140, kaynak yay. 6. basım, 2004)

    hocanın açıklamasından anlaşılıyor ki bloodthorn'un "kurgu değil, direk yazılmıştır" ifadesi de pek geçerli değil. zaten kitabın adında geçiyor "geçmişe dönük bilimkurgu" diye. ayrıca tabletler olduğu gibi aktarılmıyor, yani bir tablet çevirisiyle karşı karşıya değiliz. her bölümün sonunda aktarılan tablet numarasından anlaşıldığı kadarıyla (tabletleri okumadım haliyle), söz konusu tabletlerde anlatılan hikâyeler yeniden kurgulanmış. genel ve tek tek tabletlerde işlenen tema yapıta yansıtılmış ve bir kurgu oluşturulmuş. ben bunun da, kitabın adında da geçtiği gibi, bir kurgu olduğunu düşünüyorum. bu konu üzerinde bu kadar ciddiyetle durmamın nedeni, direkt anlatım ile kurgu arasında kocaman bir fark olmasıdır. çünkü "hoca kurgu sunmuyor, direkt anlatıyor" dendiğinde ben tablet çevirisini anlarım. oysa anlatılan hikâyelerin yeniden elden geçirildiği (ve hocanın da bunu kitabın adına yansıttığı) düşünülürse "kurgu yoktur" demek, mümkün olmuyor. "kurgu var, ancak kaynaklara dayanıyor" demek daha uygun.

    bu kadar bahsettikten sonra tapınaktaki sevişme bölümünden alıntı yapmazsam olmaz. şunu da belirteyim hemen, sümerliler döneminde başörtülü fahişelerin tapınakta sevişiyor olmalarıyla ilgili yapılan tartışmanın bir pınarı da burada.

    "... başını bir örtü ile sarmıştı. yanlarından siyah lüle lüle saçları görünüyordu. birden aklıma geldi; kutsal fahişelerin sokakta başlarını örtmelerinin zorunlu olduğunu biliyordum. 'demek tapınağın içinde de başlarını örtüyorlarmış' diye düşündüm içimden... ellerinin derimin üzerinde sıcaklığını hissettikçe içime ılık ılık bir şey akıyor gibi olmaya başlamıştı. bir ara kendimi tutamamış ve bütün gücümle ona sarılarak rasgele öpmeye başlayıvermiştim. artık açılmış, her şeye hazır duruma gelmiştim. ondan sonrası bir rüya gibiydi..." (sf. 109)
8 entry daha
hesabın var mı? giriş yap