226 entry daha
  • okulun kendisi.

    gittiğim kenar mahallesi okulu ile diğer bebelerin gittiği özel okullar arasında ne gibi farklar olduğunu düşünürdüm hep. onların sınıfları da acaba bizim sınıflar gibi miydi? peki ya oturduğu sıralar? kitaplarını koydukları tabureler?
    hele ki saçları uzun erkek çocukların haline bakıp sonra da hep üç numarayla tıraş edilmiş kafama elimi atıp da öğrendiğim ilk küfürleri ana caddede yalnız yürürken savurmam.
    çocuk işte. çocuğuz işte. ne kadar öfkeli olabiliriz ki? öyle sanılır değil mi? ben o zamanlar öfkemle yeni bir dünya savaşı başlatabilirdim oysa. bir kereliğine bağırsaydım ama. bağırabilseydim. komşu okulumuzu bassaydım döner bıçağıyla.

    sonra elbiselerine bakardım. benim üzerimde tek tip bir önlük. yakalığı kaymış. onlarda ise ancak 25-30 yaşımda giyeibleceğim elbiseler. evet. yanlış duymadın. bildiğin elbise giyiyordu ilkokul bebesi. okuluna giderken.
    ve kızları. onların okullarının kızları daha mı güzeldi? yoksa giydikleri elbiseler mi? saçlarını yıkadıkları şampuan mı? yanaklarına sürülmüş allıklar mı?

    sonra okulumun kendisi. ön bahçede top oynatmayan bir orospu çocuğu müdür muavini. arka bahçede ise top oynamaya çalıştığımızda dizlerimin soyulmasına, avuç içlerimizin kanamasına neden olan çakıl taşları.
    o bebelerin ise kendilerine özel, suni çimden yapılmış, etrafı çevrili, üstü fileli futbol sahaları. basketbol alanlarına ise hiçbir şey demiyorum. ben futbol oynarken abandığım her top aşağı kaçacak diye istediğim gibi yapıştıramazken sol ayağımı bu meşin yuvarlağın sırtına, elin bebesi pis burun deniyordu benden iki sokak ötede. ve golünü atıyordu. ben ondan daha iyi biliyordum ama falso vermesini. muz orta yapmasını. araya ölümcül paslar atıp, bacak arasından geçmesini, soldan atıp sağdan koşmasını..

    ey hayat, bir futbol maçısın ama asla 0-0 başlamıyorsun. ve asla berabere bitmeyeceksin. biz hep bir gol atsak sen ikiyi yedireceksin.
1661 entry daha
hesabın var mı? giriş yap