3 entry daha
  • virilio'nun kendisine ait bir terminolojisi vardır. virilio, modern çağda durmadan hareket etmeye zorlandığımızı söyler ve bu hız takıntısını kendi "dromoloji " kavramıyla ifade eder. yani virilio'ya göre insan yaşamı bir vites kutusuna dönüştürülüyor ve kişinin yaptıklarından çok azı da kendine ait amaçlar olduğu için (küresel kapitalizm makinası içerisinde yaşadığımızı unutmamak gerek) sistemin amaçları için durmadan hareket eden, bu hız içerisinde yaşamaya vakit bulamayan (benjamin franklin'in öğüdünü hatırlamak gerek: "zaman paradır ") bir insan tipi üretilmiş durumda. küresel kapitalizmde bütün bunlar militarist bir örgütlenme tarzıyla mümkün olabilmekte ama kitleler (kendisi de moderniteye ait olan "gündelik yaşam"ın her şeyi doğallaştırmasının da etkisiyle) bu gizli hız mantığını ve militarizmini algılamakta güçlür çekmekteler (medya kuramının gurularından mcluhan'ın söylediği gibi, "kıyıya vurmadıkları sürece balıklar suyun farkında değildirler.")

    burada küresel kapitalizmin organizasyona dayandığını unutmamak gerekiyor; yani her krizden kapitalizm yeni bir örgütlenme ortaya çıkararak kurtuluyor ve verimi artırmak için fordizm, taylorizm gibi yeni metod (ve aynı zamanda yaşam tarzları) üretiyor. 20. yy'da hakim olan bu iki yaklaşım da militarist örgütlenmeyi temel alırlar; yani tam verimlilik için iş saatleri sırasında işçi durmadan çalıştırılır, virilio'nun tabiriyle 'insan-makina ' haline getirilir, her an (uzun çalışma saatleri sona erip işçi en sonunda evine geldiğinde de) bir "iş ruhu" içerisinde tutulur ve resmi yaşantı ile beraber oradan oraya hareket eden, virilio'nun "metobolizma taşıt" olarak adlandırdığı bir insan tipi doğar. her an ciddi ve merkezileşmiş bir "çalışma" kavramının zihinlerde tutulması ("işkolik" tabiri dahi modernlik öncesinde var mıydı?) ve kapitalizmin "durmak ölümdür" mantığı gerekçesiyle insanların harekete (ama aynı zamanda kelimenin kendi anlamıyla) zorlanması virilio'ya göre sistemin temel işleyiş mantığının bir parçası. bu hız takıntısı kişinin hem çalışma saatleri içerisinde hem de boş zamanda kendine yüklenen bir rol haline geliyor. bu yüzden virilio (modern kapitalizmde her şey bir şekilde militer olduğu için) varolan her şeyin makinalaştırıldığını ve insanların da sadece lojistik anlamda ("lojistik eş ") değer kazanabildiklerini ifade eder, her şey dromoloji mantığı ile anlaşılmaktadır:

    "1789, kullaştırmaya, yani jura gibi bazı bölgelerde zaten varlığını sürdüren eski feodal serflikle simgelenen hareketsizliğe zorlanmaya karşı bir isyan, zorunlu ikâmete ve keyfi hapsedilmeye karşı bir başkaldırı olduğunu iddia ediyordu. ama henüz hiç kimse montaigne'in çok değer verdiği "gidip gelme özgürlüğünün fethi"nin bir aldatmacayla hareketliliğe zorlanma haline gelebileceğini tahmin etmiyordu. 1793 "kitlesel başkaldırısı", devrimin ilk günlerindeki hareket özgürlüğünün yerine ustaca geçen ilk 'hareket diktatörlüğü'nün kuruluşudur. bu ilk modern devlet içinde iktidar gerçeği, şiddetin sermayeleştirilmesinin ötesinde hareketin sermayeleştirilmesi olarak ortaya çıkar." (virilio, paul, 1998, hız ve politika, metis yayınları, istanbul, s:34)

    bu durumda durmadan yayılmaya çalışan bir kapitalizm makinasının ("sınırsız sermaye birikimi") bu hız tutkusunu kendi üstyapısında da görünür kılması belirleyici. virilio, nazilerin insanların sokaklarda eyleme gitmektense onları sokakta tutmamak için durmadan harekete zorladıklarını dahi yazar. herkese yollar vaat edilir, sokaktaki isyanlar azaltılır; bu da volkswagen 'in politik hedefidir çünkü ortada bir araç bile yokken hitler 170.000 vatandaşı volkswagen sahibi olmaya ikna eder, devlet eliyle sayısız "otomobil topluluğu" kurar. bu ayrıca "makine şehir" haline gelen kentin hızla tüketmesi ve yayılması için de önemlidir. üzerinde durup düşünmeye bile vakit bulamadan her şey hızla gelip geçer, doğa kaybolur ve endüstri kavramı fabrikanın dışına taşar (bu yüzden yeni makina toplumunu, veriler ne kadar hızlı gönderilirse o kadar güçlü çalışan bir bilgisayar gibi görmek gerekiyor.) küreselleşmenin o çokça ifade edilen ve hiç de masum olmayan "mesafenin ortadan kalkışı" kavramı da aslında bunun pek de farkedilmeyen ifadelerinden birisi; mesafenin ortadan kalkışı, işbölümünde o mesafeyi katetmeye zorlanmakla aynı anlama geliyor.

    aslında virilio, başta söylediğim "dromoloji" kavramını açarak sanayi devriminin değil "dromokratik devrim"in olduğunu, demokrasinin değil "dromokrasi"nin artık varolduğunu ve stratejinin de dromolojiye dönüştüğünü düşünüyor; burada "ilerleme" kavramı da "hız" ile eşdeğer olarak kabul edilmeye başlanıyor. ama bütün bunlar da anlamlı olabilecek bir insan yaşamının tamamen unutulması anlamına geliyor; böylece oradan buraya dili havayı yalayarak koşturan, hiç oturup huzur bulamayan, her an kendisine absürd-gereksiz (ve resmi) ajandalar verilerek nefes almasına izin verilmeyen bir insan tipi doğuyor ("aşırı hızlı bir durağanlık" da burada.) oradan oraya koşturmaktan doğa ile artık bir bağı kalmayan, insanları da bu koşturmacada lojistik destek olarak gören (ve eğer bunu istemese bile durmak bilmeyen iş yaşamı ve tüketim içerisinde en azından pratikte böyle davranan), "hız" kavramını basit bir araç olarak değil (kendisi farkında olmasa da) kendi içinde anlamlı olan bir amaç olarak kavrayan yeni bir insan tipi. virilio şehircilikle de uğraştığı için böyle bir anlayışın yayılma göstererek doğayı ve (yaşamın kendisi ile beraber) içinde nefes alınabilecek yaşam alanlarını da yok ettiği üzerinde durur. doğrusu postyapısalcı naraları pek sevmesem de david harvey ile birlikte okunduğunda zihin açıcıdır virilio.
6 entry daha
hesabın var mı? giriş yap