5 entry daha
  • programda gördüklerim, izlediklerimden dehşete düştüm bu akşam üstü;
    genç bir kadın ( 23 yaşında), evlenmiş ve ayrılmış. ayrıldıktan sonra anlaşılıyor ki çok yoksul ve tutucu ailesinin yanına dönmek zorunda kalmış. bir dağ köyünde yaşıyorlar, kadın çalışmak ve içinde bulunduğu yaşam koşullarını değiştirmek istemiş, kısacası kendi hayatını sahiplenmek, yolunu kendisi çizmek istemiş. ailesi bu ülkede yaşayan bir çok sıradan aile gibi, boşanmış bir kadını evden çıkarmamakta, başına gelen büyük talihsizliğin (!) cezasını evde başka bir kısmeti bekleyerek çekmesini istemekte ısrarlı... kız çalışmakta, kendi ayakları üzerinde durmak düşüncesinde ısrar ettikçe dayaklar yemiş, eve kapatılmış ve yine dayak yediği bir akşam karakolu arayıp jandarmayı çağırmış. aileye göre bu büyük rezaletten sonra genç kadın evden ayrılmış, jandarmanın kendisine iş bulduğu bir otelde karın tokluğuna çalışarak yaşamaya başlamış.
    belli ki böyle uzun süre sağlıklı biçimde hayatını sürdüremeyeceğini anladığından, çıkış olarak evlenmeyi görmüş ve bu evlenme programına gelmiş. kız cesur, kararlı, bir köyde kaderini babasının belirleyeceği hayatı sürmek istemiyor, kendince de mantıklı bulduğu yolları deniyor... olayın çerçevesi bu. gelelim stüdyoda olanlara;
    esra erol ve bütün kadınlar, adamlar inanılmaz öfkeli. ne olursa olsun, ailesini terk etmemesi gerektiğini, dövseler de sövseler de, dışarıdaki hayattan ailenin yanındaki hayatın çok daha güvenli ve iyi olduğunu söylüyorlar ( kızlarını tüfekle vuran, döven, öldüren töre sevdalısı babalar, aileler yaşamıyor bu ülkede).
    babayı yayına bağladılar, küfrediyor adam, kızına demediğini bırakmadı, kesinlikle yüzünü görmek istemem gelmesin diyor. stüdyo ahalisi ağzından köpükler saçarak; " sen elini ayağını öpmelisin, ayağının altını yalamalısın, o babadır sen kendini ne sanıyorsun..." diye bağırıyor.
    bir çoğu inanılmaz hayatlar yaşamış, başkalarının hayatlarını yönetmesi ve yön vermesiyle gadre uğramış bir sürü kadın, kıza inanılmaz öfkeli. neden? koşullarına teslim olmak istemeyip, çemberi kırıp, kendi kaderini belirlemek istediği için... kutsal aile, kutsal evlilik! tapınma düzeyindeler bütün kurumlara... ancak o kutsal kurumları oluşturanların insanlar olduğu bağını hiç kurmuyorlar. acaba, bu kutsal kurumlara hiç de kutsal olmayan kendilerini kutsamak için mi yamanmaya çalışıyorlar diye düşünmemek elde değil.
    her biri bir evden çıkmış, her biri bir iki evlilik bitirmiş insanlar. kutsanamamışlar içindeyken olmamış!
    esra erol sanırım yirmi dakika içinde, on kere " bir kere bu hayatta kimseye güvenmemek lazım, elin adamı seni kim bilir ne için istiyor?" dedi. bir soran olsaydı ona; bu kızın yaşadıklarının ne kadarını yaşamaya razı olurdu kendisi acaba? ahkam kesip, idealin de ötesinde iyi aile kızını, muhteşem nişanlıyı oynayan esra erol'a bir haftalık benzer hayatı denetmek lazım.
    evler isteyen, arabalar isteyen, evliliği basamak olarak gören, ekonomik, sosyal sığınma alanı olarak evliliğe koşan herkes normaldi o stüdyoda!
    bir tek artık ailesiyle yaşamak, dayak yemek istemeyen, çalışmak istiyorum, kendi hayatımı kurup, çalışarak, yanıma bile alamadığım çocuğuma bakmak istiyorum diye gözyaşları içinde boğulan genç kadın lanetliydi!
    bu kadınlara, bu insanlara neler oluyor? dedim. korkuyla, ürkerek... biz buraları geçmiştik, biz bunları 20-30 yıl önce falan tartışmıştık, bitirmiştik. yeniden mi başlayacağız, yeniden mi rüştünü ispata çalışacak kadın?
    yoksa hiç aklına gelmeyecek mi artık, başka türlü yaşamak?
806 entry daha
hesabın var mı? giriş yap