• 1 ocak 1992… bir kadına aklımın erdiğini hissettiğim ilk gece. ilk defa bir kadına arkadaş, abla, teyze dışında bakışım…

    1 ocak 2010... ve kadınlara aklımın erişinin reşit yaşa erdiği gün:

    ***

    taraflar birbirine ilk sevgi kırıntılarını atmış; her şey yolunda ve yeni bir ilişkiye artık başlanılmış. ilişkinin adı konulduğundan sonraki ilk buluşma: (hani her siktiğimin ilk görüşmesinde bi eylem planı hazırlanır ya…)

    kız: …ben böyle halıya bastıkça güller fışkırıyor bir yerden. bütün mekan mumlarla süslü ve loş bir ışık. sırf benim için orayı kapatmış o gün bi düşünsene. kız kulesinde baş başayız ve etrafımızda sadece garsonlar...
    erkek: eminim çok güzel bir akşam geçirmişsindir.
    kız: o akşamı hayatım boyunca unutamam ki. o hep böyle sürprizler yapardı bana. ne zaman evime gitsem, kapımın eşiğinde 11 tane gül olurdu. onunla neler neler yaşadık.
    erkek: ne kadar güzel bir aşk
    kız: her şey çok güzeldi aslında. ayaklarım yere basmıyordu. prensesler gibiydim hayatını resmen bana adamıştı. iş yerinde bazen masamın camından dışarı bakayım derdim; aaaa bi bakmışım arabası orada! öyle bana haber vermeden iş yerimin önüne gelip beni beklerdi.
    erkek: peki niçin ayrıldınız?
    kız: sonra nedense bi değişti. gizli gizli telefonda konuşmalar, bu akşam
    iş yemeğim falan var demeler… büyü bozulmaya başlamıştı.
    erkek: neden acaba?
    kız: e o zamanlar evli olduğunu bilmiyordum tabi
    erkek: nee..! evli miymiş?
    kız: evet. düşünsene, bir yıl saklamayı becermiş benden.
    erkek: e anlar anlamaz ayrılmışsındır tabi.
    kız: yaa aslında tam öyle değil. tabi ki ayrılmayı çok istedim ama eşiyle mutlu olmadığını, mahkemeye dilekçe verdiğini, en kısa zamanda boşanacağını, gerçek mutluluğu bende bulduğunu söyledi. resmen yalvardı bana
    erkek: yani devam ettiniz.
    kız: birbirimizi çok seviyorduk. ne yapayım? ayaklarım yere basmıyordu ki. bende öyle izler bırakmıştı ki, inandım ona.
    erkek: olabilir tabi. bir kadının evli bir erkekle beraber olması çok abes değil artık. peki ayrılığınız?
    kız: o benim çıplak halimi çok severdi. güzel anlarımızın anısı olarak hep fotoğraflarımı çekmek isterdi. ilk başta karşı koysam da, çakal ruhum galip geldi ve bazı zamanlar fotoğraflarımı çekmesine izin verdim.
    erkek: çok ilginç. eee
    kız: sonra bir arkadaşım internette gördüğü fotoğraflardaki kızın bana çok benzediğini söyleyip linkini verince beynimden vurulmuşa döndüm.
    erkek: nasıl yani?
    kız: ne demek nasıl yani! orospu çocuğu internette yayınlamış o fotoğrafları.
    erkek: yaa… bak sen! eee…
    kız: ve bu o şerefsizliği yaptığında karnımda onun çocuğunu taşıyordum düşünebiliyor musun? ama intikamımı aldım.
    erkek: ne yaptın?
    kız: o günden sonra arkadaşları sürekli beni arayıp beni teskin etmek istedi. her gün birisi bir yerde oturalım, dertleşelim istiyordu. onu unutmamı, önüme bakmam gerektiğini söylerlerdi. ama mahkemeye verdim onu. cocuğumuzu aldırmayıp, doğurmak istedim. babasız da olsa o benim canımdan bir parçaydı. ona nasıl kıyabilirdim ki? sonra karısını bulup, haberdar ettim. aylarca peşimde süründü.
    erkek: iyi yapmışsın
    kız: yaa bak! birisinden kurtuldum demişken, bu çıktı karşıma.
    erkek: birisi?
    kız: ondan önceki; aslında çok tatlıydı. iki yıl beraber olduk. iyi bir çocuktu ama taa ki en yakın arkadaşımla yattığını ve diğer arkadaşlarıma asıldığını öğrenene kadar.
    erkek: dünyanın çivisi çıkmış harbiden
    kız: değil mi. oysa benim için neler yapmıştı. ilk tanışmamızda birisi barda bana baktı diye barı dağıtmıştı. evimin önünde kaç kez sabahladığını saymadım bile.
    erkek: helal olsun çocuğa diyecem ama sonunu getirememiş.
    kız: yine de kötü birisi olduğunu düşünmüyorum ama o yaptığı şerefsizliği de sineye çekemezdim.
    erkek: e tabi ki.
    kız: böyle işte. bu yüzden erkeklere güvenmiyorum. hepinizin altında bi pislik yatıyor. onun için soğudum sizden. mesela senin evli olup olmadığını, sevgilin olup olmadığını bilemiyorum bile.
    erkek: keşke kavun olsam da dibimi koklasan :)
    kız: şimdi böylesin ama ileride senin ne yapacağını bile düşünemiyorum. bu güvensizlikle yeni bir ilişkiyi zor kurarım gibime geliyor.
    erkek: e niçin o zaman benimle buradasın ve elini ilk defa tuttuğun adama bunları anlatıyorsun?
    kız: kendime şans vermek istiyorum.
    erkek: hayatını sikenleri bana anlatarak mı?
    kız: ama bunlar benim gerçeklerim
    erkek: sana gerçeklerini unut diyen olmadı! ama sence bunları anlatmanın yeri ve zamanı mı?
    kız: ama bilmen gerekir diye düşündüm
    erkek: bilmem gerekmiyor. bilmek istesem ve geçmişte yaşadıklarınla ilgilensem sorardım. sormadım! tabi ki anlatmak istediğin zaman anlatırsın, dinlerim.
    kız: ama deminden beri dinliyorsun beni ve anlattıklarıma hak veriyorsun
    erkek: evet dinliyorum. dehşet içinde ve yeni ilişkiye başlamayı düşündüğün adama bunları niçin anlattığının şaşkınlığında.
    kız: söylemeseydim daha mı iyiydi?
    erkek: senin beni tanıdığından önce yaşadıklarından bana ne. bunlara takılmayacak kadar olgun insanlar olduğumuzu daha iki gün önce söyledim sana dimi?
    kız: ama
    erkek: sus! tamam yaşadıkların hafife alınacak, yiyip yutulacak türden şeyler değil. sende iz bırakmasa ''ne kadar geniş bir insan'' derdim zaten. ben senden iyi bilirim erkekleri merak etme. hayatım kiminle ne bok yediğini anlatan boş beleş insanların içinde geçti. bunu kabul ediyorum ama seni tanıdığımdan itibarenki süreç geçerli demedim mi sana?
    kız: eee evet
    erkek: ve sende bunun için mutlu olmadın mı?
    kız: evet ama
    erkek: şimdi nedir bu olanları burada anlatman?
    kız: yaşadıklarımı bilesin diye…
    erkek: ben de kaya kovuğundan çıktığını düşünmedim zaten. ve demiştim sana beni ilgilendirmez diye. yeni bir insan tanıyorsun, onu tanıyıp hayatına yepyeni bir renk getirmen, yeni ile yeni olman gerekmiyor muydu?
    kız: ama yaşadıklarım benim gerçeğim.
    erkek: gerçeklerini inkar et diyen olmadı! ama bunun gölgesinde ne kadar yaşayıp, karşındakini de yaşatabilirsin?
    kız: sana haksızlık etmek istemem. sen çok iyi birisin.
    erkek: canım senin kafanda dolanan kırk tane tilkiden iki tanesinin kuyruğu birbirine değmiş ki burada bana name yapıyorsun.
    kız: kırıcı oluyorsun ama. ben ilişkimde yorulmak, üzülmek istemiyorum.
    erkek: ilişki mi? sen değil miydin az önce benim iki gün sonra ne yapacağımı kestiremeyen?
    kız: ..
    erkek: ve bu yüzden ‘ben artık imkansız kadınım. hayatımda erkeklere yer yok’ mesajını veren?
    kız: ben öyle bir şey demedim! bu senin kuruntun. saldırganlığına anlam vermedim.
    erkek: öyle miii… benim hayatım kadınların içinde geçti. bir kadın ilk günden bunları anlatırsa bilirim ki, kadın o erkeği istemiyordur. o yüzden mi önceki söylevlerinin 180 derece değişmesi? şimdi karşında bir erkeği kanlı canlı görünce mi aklına geldi ızdırabın? ama doğru 2000 li yılların değişen kadın profili dimi? hep bi depresif, hep bi güvensiz, hep bi mudanasız… görüyorum cafelerde baş başa vermiş iki tane kadının hararetli hararetli konuşmalarını. orada determinizm konuşmadıklarına emin olduklarım, cafede dertleşmek için illa caddeye bakan masayı tercih eden kadınları. orada işliyorsunuz birbirinizi zaten. yarın koşarsın kankana dertleşmek için. ‘bu da öküzün teki çıktı! amaann benim hayatımda erkekler olmasa da olur’’ demek için. hadi bu akşam da şöyle bi kız kıza çıkıp rakı içelim, dağıtalım… biz erkeksiz de varız… demek için.
    kız: beni çok kırıyorsun ama
    erkek: evet kırıyorum! istediğin şeyleri söylemiyorum çünkü. bu da benim salaklığım işte. gerçeği istemeyene, gerçek oluyorum. o yüzden bir kadın tarafından tüketilme everajım üç gündür. size o kadar yalanlarla örülü bir hayat vaat etmişler ki; sonunda ibnelik olsa bile aklınız hep o şerefsizlerin size yaşattığı güzelliklerde. amaçlarını elde etmek uğruna yaptıklarında. ayaklarım yere basmadı be! seninle renkleneceğimi, senin de yaşadığın kötü şeyleri unutup benimle, geçmişimizi düşünmeksizin bir şey yaşayacağımızı zannetmiştim. senin de tavrın buydu.
    kız: ama bana da hak ver. güvenemiyorum
    erkek: güvenilecek adamlar değiliz ki zaten. etraf it-uğursuz kaynıyor. biliyorum. arabasının pul vergisini, ekmeğin fiyatını bilmeyen ama sorduğunda ‘ne yapalım, ekmek parası’’ diyen adamlarla dolu buralar. ve sen istedin bu iskenderin yanında ayran içen adamı. sen istedin bu boyuna çizgili takım elbisenin içine kareli gömlek giyip puantiyeli kravat takan adamı adamı. sen istedin 'kadın taşımak' kavramı ile ilgili hiçbir fikri olmayan adamı ama onun arabası senin kankanın sevgilisinin arabasından daha pahalıydı. götünü yırttın o öküze anlam yüklemek için. benim doğum günümde 'neyine yetmiyor' diye swatch alırsın ama iş ona gelince 'aman o her şeyi takmaz öyle' deyip bir maaşın ile constantine saat alırsın.o öküze müspet bir karşılık bulamadığın için ''karizmatik'' dedin. adam evliymiş! o adam niçin evli biliyor musun? çünkü hayatında kendi başına bir bok yemeyi beceremediği için askerden döner dönmez ailesinin istediği kadın ile evlenen, ama ‘para bende ne de olsa bok. istediğim karıyı kaldırırım’ diyen, iki lafın başında ‘’babam’’ ile başlayan cümleleri kuran…
    kız: sen kadınlara feci hırs yapmışsın ve acısını benden çıkarıyorsun!
    erkek: evet. kesinlikle haklısın. şimdilik bu benim hırsım ama o kadın ile ilgili ezberler yavaş yavaş bozuluyor, farkında değilsiniz. artık kadınların nezaketsizliği ve kabalığı fazla konuşulur oldu.
    kız: bizim ezberimiz olmaz. biz hep aynıyız. bizim ruhumuzu anlamaya sizin gücünüz yetmez! bütün bu pislikler sizin başınızın altından kalkıyor. misal sen: kadınları tanıdığını zannediyorsun ama hakkımızda zerre fikrin yok.
    erkek: ahaha... kadınları tanımak mı? ben barda tek başına otururken beni sikine sallamayan da aynı kadın, ben barda çok güzel bir kızla otururken gözlerini benden ayırmayan da aynı kadın. şöyle bir cinsi tanımak için kafa yoracağımı mı zannediyorsun? neyse, hadi başa dönelim? bu adamın evli olduğunu gerçekten bir yıl sonra mı anladın?
    kız: seninle bunları konuşmak istemiyorum. resmen içinden bir hayvan çıktı. inanamıyorum sana.
    erkek: lütfen soruma cevap ver. bizim sevgili olmamız artık imkansız zaten. bari karşında 'şerefsiz' diye tanımladığın güruhun temsilcisinden kendi fotoğrafınızı görmeye bak. haa dediklerimden bir şey anlamayıp 'beni kırdı ayı' diyeceksin ama yine de kulağına kar suyu olur.
    kız: evet bir sene sonra anladım.
    erkek: hadi inandım diyelim. ok. (ki en salağının bile en zeki bir erkekten daha akıllı olduğuna inandığım bir kadın anlamak istese bir haftada anlar) peki sen bununla kamera açıkken güle oynaya sevişmedin mi?
    kız: ama dedim ya, çok seviyordum ve çakal ruhum işte…
    erkek: adam seni zorlamadı yani.
    kız: beni sorgulamaya hakkın yok
    erkek: tabi ki yok. ama benim bütün naif düşüncelerimi üzerinden bağlayıp enerjimi sömürdüğün konuyu bilmek isterim.
    kız: kalkalım mı?
    erkek: hayır! ben anlatacam daha
    kız: neyi?
    erkek: hayatımı siken kadınları. ben öyle saf saf seni dinlerken iyiydi dimi? ama şu an değil. daha soracam sana bir şeyler. mesela adam sen uyurken senin içine boşalmamıştı dimi?
    kız: ne diyorsun sen yaaa
    erkek: yani o esnada aklın başındaydı ve tehdit altında değildin dimi?
    kız: tabi ki değil! ne şimdi bu sorular? ne yapmaya çalışıyorsun? ben gitmek istiyorum! diyorum işte hepiniz aynısınız diye. haddini bil!
    erkek: birazdan gideceksin emin ol. bu adam seni hamile bıraktığında mutlu mesut sevişiyordunuz dimi?
    kız: evet ama böyle yapacağını nereden bileyim?
    erkek: tabi ki bilemezdin. tertemiz bir kağıttın sen ve onu çizmesi için kalemi ilk verdiğin kişi feci şekilde karalamış. kapatmanın mümkün olmadığı kötü desenler çizmiş. bu yüzden sana kızamam zaten. yaşanmıştır. yaşandığı anda da eminim güzeldir amaa: dedim ya 2000 li yılların depresif kadın modası diye. oysa ben o şerefsizin çala kalem karaladığı yazıları beraber silelim dedim. aynı beni karalayanları seninle silmek istediğim gibi… (bilirim kaymak gibi olmaz o sayfa, illa ki alttan görünür silueti. ama biz kalın basardık kaleme be..)
    kız: madem bu kadar anlayışlı erkeği oynuyorsun? niçin bu kadar üstüme yükleniyorsun?
    erkek: oynamıyorum! olması gerektiği gibi davranıyorum. ama senin hesabına ters düşen bir şey var ki bunları gündeme getirdin. dünkü mesajlarını hatırlatayım mı? ilk konuştuğumuz zamanki davranışlarını? ve şimdi üzerine yakıştırmaya çalıştığın ve etrafındaki kadınlara da karizma unsuru yaratan ‘’imkansız kadın elbibesini’’ giydin. sen yakıştığını zannediyorsun ama her yerinden potluk yapıyor emin ol.
    kız: sen öyle zannet. ve çok sığ düşünüyorsun! senin için derin ve eğlenceli birisi demişlerdi oysa
    erkek: evet çok eğlenceliyimdir. çok eğlenceli yazar, çok eğlenceli de muhabbet ederim. hani derler ya: ‘bir söyler, on güler’ diye, işte normalde öyleyimdir. ama karşımda kendini kalıba sokmuş birisini görünce o halimden eser kalmaz. sinire keserim, gerilirim böyle. derinlikten kastın; acı çekmiş kadının erkekleri tüketme sevdası mı? öyle ise ben harbiden sığ ve öküzün tekiyim. ruhumu, inceliğimi, yüreğimi, nezaketimi bitirdiniz. artık bir kadına aleni biçimde küfür eden birisi haline geldim. ki ben de senin hakkında da kadın-erkek ilişkilerinde çok aklı başında söylevlere sahip olduğunu duymuştum
    kız: kadın-erkek ilişkisi diye bir şey yok! hepiniz aynısınız. nefret ediyorum sizden. ve kendinle ne kadar çeliştiğinin farkında mısın? meğer benim erkeklere duyduğum nefretten beş beteri sende kadınlara karşı mevcutmuş.
    erkek: ben o nefreti yenmek için mücadele verdim işte. durduk yere hayvan evladının birisinin sana yaptığı jestlerden bahsettin. siz bayılırsınız zaten öncekilerin sizin için yaptıklarını anlatmaya.
    kız: ben hep ilişkilerimde dobra ve açık sözlü olmuşumdur. bu her zaman geçerlidir.
    erkek: neyse ki içindeki vitaminini alıp, sonra ‘’amaaann benim için bir erkek olsa da olur, olmasa da olur’’ diye refüze edip, etrafa anlatılacak malzeme yaratacak adamlara birkaç gün de olsa tahammül edebiliyorsun. sen dört günde tükettin beni. bak bu da iyi bir şey. iyi yoldasın yani.
    erkek: kendini çok yanlış tanıtmışsın bana ve hakkında anlatılanlardan çok farklısın
    erkek: bunun için de söylenecek çok şey var ama neyse… ben başlayım o zaman: hayatımda en uzun süre beraber olduğum kadın karnında benim çocuğumla, biz beraber, evimiz için beyaz eşya bakarken başkası ile beni aldattı.
    kız: o onun kendi şerefsizliğiymiş
    erkek: tabi ki. ama kız yapınca kendi şerefsizliği ama erkek yapınca bütün erkekler ‘orospu çocuğu’ dimi?
    kız: e öyle değil tabi ama… siz erkekler yani…
    erkek: evet güvenilmez, şerefsizin tekiyiz. bunu tüm samimiyetimle kabul ediyorum ama keşke birbirinizi doldurup doldurup ortalara salınmasaydınız. öyle bir hale geldiniz ki; başından hiç kötü bir şey geçmemiş bir kadın bile ‘’allah erkeklerin belasını versin’’ diye geziyor. kızım son beş sene içinde tanıyıp da anti depresan kullanmayanınızı görmedim. sorsam: etken maddesi ne? diye, bilmezsiniz. ama dedim ya 2000 li yılların kadın konsepti. cafelerden-alışveriş merkezlerinden yükselen ‘’aldatıldım! evliymiş! kredi kartı borcunu bana ödetti! arkadaşımla yattı! bebeğimiz ile ilgilenmedi..!’’ sesleri midemi bulandırıyor artık. neyse, bir tane sevgilim de sırf bir akşam onunla zaman geçiremeyeceğimi söylediğim için bana kızmış ve en yakın arkadaşımla benimle intikam almak için yatmış.
    kız: eminim hak edecek bir şeyler yapmışsındır?
    erkek: evet. çok... neymiş: aklımı işim ile bozmuşum.
    kız: …
    erkek: ama ben sana onları ve yaşadıklarımı anlatmadım! konusu açılsa tabi ki anlatırdım. sır değil. ki o sizin sürekli mal gibi söylediğiniz ‘’sevgi, saygı, sadakat, dürüstlük’’ ezberinin dışında –ve en önemlisi- başka bir söylevim vardı sana: ‘’samimiyet’’. onlar öyle yaptı diye; bütün kadınlar aynı demedim. sen farklısın dedim sana. kimseyi, kimsenin gölgesinde yaşatacak kadar cahil değilim ben. ben altı ay azğımı köpürte köpürte sokaklarda ağladığımı bilirim. ama bir tane kadına da, bir kişiye de ''allah kadınların belasını versin:'' demedim. demem. bir erkeğin aldatıldığını en fazla üç kişi bilir. hadi bilemedin dört. oysa sizin için mutlu olmanızı etrafa yaymanızdan daha cazip bir hale geldi yaşadığınız ızdırabı paylaşmak. resmen teneke çalar oldunuz.
    kız: ama ben çok kötü şeyler yaşadım
    erkek: sen hala aynı telden vur be anam. bak elini çektin benden. niye? sana salak saçma komplimanlar yapmadım. iltifat etmedim. köprümü geçene kadarcılık, takiye yapmadım. dümdüz, olduğum gibi oldum… o yüzden: pek senin ve cinsinin seveceği tipten adam değilim ben. ama sen bana eminim ki ‘samimiyetsiz’ dersin. alışmamışsın buna… dedim ya: iki tane tilkin göt göte geldi zihninde. kim bilir ne hesaplar peşindesin? amaaa; değil o kırk tane tilkinin gbt sini çıkarmak; ciğerini bile anlatırım sana ama değmez!
    kız: çok kırıcı oldun bana bugün. ve inanıyorum ki bu kafayla hayatta bir kadın ile beraber olamazsın sen.
    erkek: dimi ? benimki hayal dünyası işte. özür dilerim.
    kız: kalkalım mı?
    erkek: haa bu arada: hani o seni hamile bırakan adamın arkadaşları seni teskin etmek için arayıp durması konusunda da söylevlerim vardı ama bu kadar gerçek sana fazlası ile yeter.
    kız: hayvanın tekisin sen. beni bir daha arama
    erkek: evet hayvanım. valla bir kaç kez ararım açıkçası, olmadı mesaj çekerim. ve sen dönmezsin tabi. sonra da bırakırım peşini merak etme.
    kız: ben gidiyorum
    erkek: istersen evine bırakayım mı?
    kız: araban var mıydı?

    ***

    bu bir derlemedir. 18 yıl boyunca bana ver(eme)diklerinin izdüşümüdür. somut bir kişi ile olan diyalog değildir.

    bu, yüreği(ki kalmadı) ve beyni kadınlara reşit olmuş bir adamın hatıra yazısıdır.
2 entry daha
hesabın var mı? giriş yap