• içerdiği bir anlamı "yok artık" diyerek görmezden geldiğim için, bazı durumlarda büyük hatalar yapmama neden oldu. örneğin nicolaus cusanus'ta beliren isa'nın aequalitas'lığını düzlük, doğruluk gibi algılamıştım. oysa oradaki aequalitas, hıristiyanlığın dışında kalan dimağların 'açmaz'mış gibi gördüğü isa'nın tanrı'ya eşliğine yani benzerliğine iliştirilmeliymiş [1]. böylece aequalitas est unitatis imago ifadesindeki" eşitlik = birliğin görüntüsü" eşitliği de anlaşılmış oluyor. e. brient şöyle açımlıyor bunu:

    "eğer tanrının kusursuz teklik (absolute unity - unitas) olduğu düşünülüyorsa, tanrı'nın oğlu da (yaratıcı kelâmı - his creative word), kusursuz benzerlik/eşitlik (aequalitas) olarak düşünülmelidir. tanrı'nın yaratıcı kelâmı (creative word of god) yani oğul, analojik bir rol oynar. bir (unum), birliğin (unitas) maddî suretidir (concrete repetition) ve bu yüzden tümüyle eş bir imajdır (adequate image) yani kusursuz benzeyen (perfect equality)." [2]

    peki, bu açımlama ne işe yarayacak? buradan hareketle proudhon'un bahsettiği fit aequalitas düsturunu anlayabiliriz. buradaki "eşit olsun" düsturu aslında "benzer olsun" anlamına gelir. isa'nın tanrı'ya benzerliği gibi, -ama tam da ona denk değil- insandaki adalet duygusu da tanrı'daki gibi olsun manası vardır. kadın ile erkek arasında aranan equality hakkı gibi değil (bkz: #17432031), burada ziyadesiyle vurgulanan "neredeyse" diyebileceğimiz tanrı'ya benzerlik ölçüsünde adalet arayışıdır. ideal olana, idole benzerlik -tam anlamıyla o olamama anlamını da içinde barındırıyor- ön plandadır. aslında birbirine yakınmış gibi duran anlamlar bunlar, ancak birbirinden bir hayli uzaktalar. düzlükte, doğrulukta tanrı'ya yaklaşıyor ama onunla denklenmiyor. yukarıdaki alıntıda yazarın "absolute unity" vurgusunu yapması bundan kaynaklanıyor. ona denk olabilirlik söz konusu olsaydı, ondaki absolute unity'lik vasfı tehlikeye girerdi. isa'yı bu yüzden tanrı'ya denk değil, ona benzeyen olarak düşünmek gerekiyor. bu hem hıristiyan ilahiyatında isa-tanrı ikilemi, hem de aequalitas teriminin bizzat kendi içindeki ikilemi çözebilecek bir açımlamadır. bir şeye benzemeniz, onunla denk olmanız anlamına gelmiyor. bir şeyi taklit etmeniz, bizzat o olduğunuzu da göstermiyor. bir şeye eşit olduğunuzu sanmanız, onunla eşit olduğunuzu göstermeyeceği gibi, bir şeye benzemeye çalıştıkça ondan kopmanız da olasıdır. bu da bir nevi aequalitas kompleksi olarak görülebilir.

    tanrı'yı tanrılıktan, oğulu oğulluktan çıkaran kaba bir söz gibi gelmesin; bu bir inanç ifadesi olarak beliriyor. bir efkaristiya gizinde şöyle geçiyor: "tanrı'nın biricik oğlu bizi tanrı'lığına katmak ve insanları tanrılaştırmak amacıyla insan olarak bizim doğamızı aldı." [3] daha sonradan bu ulvî ortaklığa, eşliğe kilisenin kapsamındaki bütün azizler de dahil olur. böylece tanrı nezdinde aequalitas kompleksi başta yaftalanmış isa olmak üzere bütün büyük din adamlarını kapsar hale gelir. başlı başına kilise, tanrı'nın yeryüzündeki kalesi, papa da sureti olur. bu durumda tanrı'nın absolute unitas'ı için birçok eşler ortaya çıkmış olur. kusursuzundan ne bulduk ki, o olmayıp ona n yaklaşık benzeyeninden onu bulalım, diyen çıkabilir. tanrı adına yalan söyleyen kim olursa olsun, onun tanrıyla bir ilişiği olmasa gerek. aequalitas numerosa (uyumlu benzerlik/eşitlik) diyenler de [4] en nihayetinde bir uyum uydurmuş oluyorlar. bunların hepsi birer hikâye. kendisine eş koşulamayacak bir tanrı idolü yaratılsa bile biz bunun farkına varamadığımız ölçüde yüce olması gerekir. aksi hâlde insan, onun farkında vardığı andan itibaren onu deforme edecektir. çünkü insandaki aequalitas kompleksi, tam anlamıyla yaşamına egemen olur, uydurdukça uydurur, sövdükçe söver, anladığını sandığı tanrı'yı kendi kalıbına, bardağına sokuşturur. sonunda istediği gibi bir tanrı elde edince vurdukça vurur kamçıyı.

    feuerbach'ın tasarlanan tanrı'sı böyle bir şeydir; tanrı ya bir tasarım ürünüdür, ya da hiçbir şey. hıristiyanlığın tanrısı filozofların tanrısı değildir. filozofların tanrısı rasyonel bilginin tanrısıdır [5]. bu tarz bilgi ise hıristiyanlığın sınırları içinde geçerli bir statü kazanmak durumunda kalmamıştır. denilebilir ki, hem tanrı fikri insan tasarımından hareketle bir aequalitas kompleksinden mustarip, hem de bu fikrin oluşum aşamasında rasyonel bilginin yeri yok, nasıl oluyor? oluyor işte. mümkün mertebede yanlışlanabilirliğinin sınırlarını da kendisi belirlediği için oluyor. gregorius magnus'un dediği gibi kilisenin "bol ışınlı bir ışık olduğu", "yoksulluğu içinde gençlikle güzellikle parlayarak sonsuz gününün seherine doğru uzandığı" [6] düşünüldüğünden bu uzanmışlıktan dünyevî kusursuzluk ve hakimiyet doğuyor. karşı çıkan, hakimiyetten de payını yitirmiş oluyor. tanrı adına vuran kamçıyı, onun yeryüzündeki suretinden güç alıyor. aequalitas bu yüzden büyük bir kompleks. sosyal hakları söz konusu olduğunda "eşitlik isterim" diye bağıranlarda görülen türden bir sıkıntı değil bu, aksine tanrı'ya eşitliği bulunduğu cemaatin hakimiyeti için arzuluyor. bunca sevgi ve merhamet mesajının kıyısına, bucağına dünya hakimiyeti ve kontrolü fikri iliştirilmiş olmasının başka izahı var mı?

    fit aequalitas! tamam da, aritmetik ölçüyü kaçırmama şartıyla!

    notlar:

    1. elizabeth brient, the immanence of the infinite: hans blumenberg and the threshold to modernity, p.140, cua press, 2002.
    2. e. brient, a.e.
    3. kilise babalarından ve yazarlarından alıntılar: günlük okuma kitabı, sf.764, istanbul 2004.
    4. edgar de bruyne, the esthetics of the middle ages, p.64, f. ungar pub. co., 1969.
    5. marx w. wartofsky, feuerbach, p.122, cup archive, 1977.
    6. kilise babalarından..., sf.623.
1 entry daha
hesabın var mı? giriş yap