13 entry daha
  • 1996 - 1997 sezonu. şampiyonluk macerası galatasaray ile beşiktaş arasında geçiyor. zaten dönem galatasaray'ın estiği gürlediği, efsane kadrosuna sahip olduğu dönem. üstüne üstlük arif erdem gibi müthiş bir tiyatrocu forvete sahipler, onun yere düşüş provalarına penaltı çalan, elle oynamalarını alkışlayan hakemler de cabası.

    beşiktaş ise yeni teknik direktörü ile (rasim kara) göze hoş gelen bir futbol oynuyor, amokachi ilerde, mrmiç kalede, yankov orta sahada iyi işler yapan yabancılar. efsane futbolcular şifo mehmet, ertuğrul sağlam, sergen yalçın, alpay özalan kadroda.

    avrupa kupalarında ise beşiktaş tarihi için başarılı bir sezon denilebilir: uefa kupasında son 16 takıma kalmış, valencia'ya elenmiş o maçta da amokachi inanılmaz şekilde kale çizgisine iki karış mesafeden kaleye giren topu kale direği üzerinden auta atıyordu.

    ancak birileri belli ki seba'yı istemiyordu, fırsat kolluyordu. süleyman seba o kadar büyük şahsiyetti ki oysa.. pepeçura o sezon lig, kupa, uefa tüm maçlara gitmeye çabalıyor, içeridekilerin tamamına, deplasmaların neredeyse yarısına gidiyordu. bu arada o o zamanlar biletler akaretlerdeki kulüp binasının içerisinde satılırdı. defalarca seba'yla karşılaşmıştım. yokuşu beraber çıkardık, inerdik. hiç unutmam, kulüp kapısında karşılaştık, kapıyı tuttum içeri girsin diye, dostça beni tutup içeri iteledi, önce taraftar diye. beraber kupaların olduğu odayı gezmiştik makam odasının yanında. bu arada ben sadece 20 yaşında, üniversite öğrenci sıradan bir taraftarım. seba dersleri sorar, derslerimi aksatmamamı tembihlerdi. düşünebiliyor musunuz 20 yaşında sıradan bir öğrenci belki 10 kere beşiktaş'ın efsane başkanı seba'yla sohbet ediyor, ilgi görüyor.

    haliyle tribündeki pozisyonlanmam da buna göre oluyor. arkadaş grubumuz arasında o zamanlar yönetimi beceriksiz görenler, şevket belgin'i filan bastonlu ihtiyarlar diye niteleyenler var ama genelde protestolara, hele hele küfürlere hiç katılmıyoruz.

    ancak işlerin pek iyi gitmediği, savunmanın müthiş aksadığı bir samsun deplasmanında 4-1 yeniliyoruz. maçta samsun 2-0 öne geçiyor, rasim kara risk alıyor ama işe yaramıyor maç 4-1 bitiyor. maç sonu da farklı skora da "ha bir tane ha dört tane" farketmez diye açıklama getiriyor.

    bir sonraki hafta antep maçı inönü'de. kapalı tribünde kıvılcım çaksa yanacak bir atmosfer var. birden üst kapalı'da sağ tarafta bir grup

    /ha bir tane ha dört tane
    /rasim sana kaç tane

    diye bağırmaya başlıyor. oysa o zamana kadar rasim kara eski beşiktaşlılığıyla, tavır ve karakteriyle çok sevilirdi tribünde.

    /rasim kara rasim kara bulunmaz eşin
    /yak bir sigara bu taraftar için

    denir, kara tribünü selamlar, kibriti çakardı.

    neyse tribünün orta yerinde de (şimdi kutu diye tabir edilen yer) bu tezahürata katılanlar oldu. kısa birkaç saniyelik duraklamadan sonra bu protestoyu bastıracak tempolar tutuldu. ama ne zaman duraklasak önce o sağ taraftaki grup sonra içimizden bazıları başlıyordu: raim sana kaç tane diye..

    ve birkaç dakikaya kalmadan istemeden de olsa arkadaşlarla benim de istemeden katıldığım bir kavga peydah oldu. hiç tanımadığım, gittiğim onlarca maç içerisinde hiç görmediğim adamlar bir şeyler karıştırıyordu.

    sonra zaten ipler koptu, seba'ya ağza alınmayacak küfürler edildi, ahmet dursun, seba gitsin, akaretler yokuşu, ihtiyarlar koğuşu tüm tribünleri kapladı. zamanla bizim gibi düşünenler birer birer tribünden ayrıldı.

    rasim kara ise bir ara rizespor'u çalıştırdı. o tezahüratları inönü'de durduramamanın gönül borcuyla rize'de dostlarla maçlara gittik, yine seslendik "rasim kara rasim kara bulunmaz eşin...."

    ama eski tadı yoktu, vazo kırılmıştı bir kere.. giderek soğuyordum siyaz beyaz aşktan

    2003 yılında finlandiya'da bir barda internet'te takip ettim 100üncü yıl şampiyonluğunu.. gurbetteydim, o soğuk finlilere beşiktaş şarkıları söylettim.
    ancak dönünce formasını gururla taşıyacağım bir futbolcu bulup bir beşiktaş forması alamadım.

    şimdi fındıklısporluyum...
69 entry daha
hesabın var mı? giriş yap