80 entry daha
  • içlerinde en meşhuru "yanan otelde sevgilisini kaybeden çocuk" temalı olanı olmak üzere bir dolu şehir efsanesi var bu şarkının "hikayesi" hakkında.

    ulan insan yolda gidiyodum yorulmuştum bi otel gördüm girdim dinledim yemek yedim sonra gaipten sesler duydum falan diye şarkı yazar mı, bunun arkasında mutlaka çok derin anlamlar olmalı diyen araştırmacı ruhlu müzikseverler eşeledikçe eşelemişler maşallah.

    bana kalırsa şarkı kesinlikle uyuşturucudan bahsediyor.

    "colitas" ifadesi,
    "buradan istediğin zaman biletini kesebilirsin ama asla ayrılamazsın" şeklindeki sözler,
    meşhur woodstock yılı 1969'a göndermeler,
    "we are all just prisoners here, of our own device" cümlesi eğer bir çocuğun aşkına dair şeyler anlatıyorsa tamam derim aşk şarkısıdır bu.

    bu arada niyetim şarkıyı kötülemek değil, tüm zamanların en iyi şarkısı seçilse karşı çıkmam. hep böyle güzel şarkılar yapsınlar da isterlerse koyun bokundan bahsetsinler. kaldı ki zaten uyuşturucunun ne kadar kaka ne kadar pis olduğu anlatılıyor.

    evet şimdi derin bir nefes alıp arkanıza yaslanın ben de başlayayım açıklamaya.

    * şarkının orijinal sözünü
    ** türkçe mealini
    *** ise tefsirini işaret ediyor. (zaten mal değilseniz anlarsınız herhalde) (özür dilerim fevrileştim)

    * on a dark desert highway, cool wind in my hair
    ** karanlık bir çöl otoyolundayım, saçlarımda serin rüzgar
    *** şöhret yolunda ilerliyorum, etrafımda güzel kızlar

    * warm smell of colitas, rising up through the air
    ** colitaların (#428220) ılık kokusu yükseliyor havada
    *** ara sıra marihuana falan tüttürüyorum ama bağımlı değilim dudak tiryakisiyim.

    * up ahead in the distance, i saw a shimmering light
    ** ileride bir yerde parlak bir ışık görüyorum
    *** derken marihuanadan başka bir şeyin içilmediği ortamlar olduğunu görüyorum uzaklarda.

    * my head grew heavy and my sight grew dim
    ** kafam ağırlaşıyor ve görüşüm bulanıklaşıyor
    *** şöhretin bunaltıcılığı tüm yüküyle üzerime çöküyor.

    * i had to stop for the night
    ** geceyi geçirmek için durmalıyım
    *** dinlenecek bir liman bulmalıyım.

    * there she stood in the doorway
    ** işte o orada, kapının önünde
    *** onu uyuşturucu kapısından içeri sokan she'den bahsediyor.

    * i heard the mission bell
    ** görev zilini duyuyorum (türkçeye daha uyumlu olabileceğini düşündüğüm bir anlatım zamanıyla çeviriyorum, bu geçmiş zamandan bahsediyo ama ya diye gelmeyin kalbinizi kırarım)
    *** artık bir bağımlı olmak üzereyim. uyarı çanları benim için çalıyor.

    * and i was thinking to myself
    ** ve kendi kendime düşünüyorum ki
    *** ve kendi kendime düşünüyorum ki

    * this could be heaven or this could be hell
    ** bu cennet de olabilir cehennem de
    *** bu cennet de olabilir cehennem de

    * then she lit up a candle and she showed me the way
    ** sonra bir mum yakıp bana yolu gösteriyor
    *** mum yakma metaforunu anlamışsınızdır herhalde

    * there were voices down the corridor
    ** koridor boyunca gaipten sesler duyuyorum
    *** kafayı buluyo burda

    * i thought i heard them say
    ** sanırım şöyle diyorlar;
    *** sanırım şöyle diyorlar;

    --nakarat--
    hoşgeldin aramıza, ne kadar sevimli bir yer, ne kadar sevimli bir sima..

    * plenty of room at the hotel california
    ** hotel california'da bir çok oda var
    *** her türlü uyuşturucu, her türlü insan var bu dünyada

    * any time of year, you can find it here
    ** yılın her günü bulabilirsiniz burada
    *** artık aralarına girdiyseniz uyuşturucuyu her zaman bulabilirsiniz.

    --nakarat--

    * her mind is tiffany-twisted, she got the mercedes bends
    ** -onun- aklı karışıktı, mercedes'i vardı
    *** valla bu kısmı artık nasıl anlamak istiyorsanız öyle anlayın. ama genel olarak; şarkının başında onu uyuşturucu kapısından sokan kişi olarak işaretlediğimiz kızdan bahsediyor. sex n drug döneminin çiçek çocuklarından işte bu kız.

    [edit: mercedes benz şarkısından yola çıkarak, söz konusu "she"nin janis joplin olduğu iddia edildi johnwayne tarafından. mantıklı aslında. her şey yavaş yavaş aydınlanıyor]

    * she got a lot of pretty, pretty boys, that she calls friends
    ** birbirinden tatlı bir çok çocuğu vardı, arkadaş diye seslendiği.
    *** bir çok fuckbuddy'si vardı, "arkadaş" diye seslendiği. (arkadaş, dönemin çiçek gençliğinin birbirine hitap şekillerine bir gönderme olabilir bu konu hakkında fazla bilgim yok)

    * how they dance in the courtyard, sweet summer sweat.
    ** nasıl da dansettiler avluda, yer yer tatlı, yer yer terli..
    *** yazar burada bir grup seks hadisesinden bahsediyor açık bir şekilde.

    * some dance to remember, some dance to forget
    ** bazısı unutmak içindi, bazısı hatırlamak için.
    *** bunu da aynen çevirebiliriz.

    * so i called up the captain
    ** garsonu çağırdım.
    *** torbacıyı aradım. (call ve call up kalıplarının farklılıklarına dikkat çekerim. insan içki istemek için "call up" yapmaz)

    * please bring me my wine
    ** şarap alayım lütfen
    *** şarap kelimesi yerine tiner falan koyabiliriz burda da

    * he said,'we haven't had that spirit here since 1969
    ** dedi ki; "1969'dan beri görmemiştik bu ruhu burada"
    *** burada 1969'daki meşhur woodstock'a bi gönderme var. grup izdivacını izleyen birisi 1969'daki festivalden beri böyle bi sigiş görmemiştim falan diyor herhalde ben de tam içinden çıkamadım. sonuçta bi gönderme var.

    * and still those voices are calling from far away
    ** ve o sesler hala çağırıyorlar beni uzaktan
    *** aynı şekilde çevirebiliriz, bahsetmiştik bu gaipten ses duyma kısmından.

    * wake you up in the middle of the night
    ** uyandırır seni gecenin ortasında
    *** bir gece ansızın tutuverir krizin.

    * just to hear them say
    ** sadece şunu duymak için.
    *** evet şunu duymak için;

    (nakarat var burada)

    * they livin' it up at the hotel california
    ** hotel california'da yaşar onlar umarsızca.
    *** günlerini gün ediyorlar uyuşturucu bataklığının içinde. (live it up)

    * what a nice surprise, bring your alibis
    ** ne güzel bir sürpriz, açıklayın bahanelerinizi. (alibi: suçsuzluk kanıtı)
    *** anlatın bakalım ne bok yiyosunuz burada, bahaneniz nedir..

    * mirrors on the ceiling, the pink champagne on ice
    ** aynalar tavanda, buzda pembe şampanya
    *** şaşaa düşkünlüklerine dem vuruyor burada

    * and she said 'we are all just prisoners here, of our own device
    ** ve dedi ki; "burada hepimiz kendi kendimizin mahkumlarıyız"
    *** bi bok yedik başladık ama bırakamıyoruz şu mereti. yemekten sonra da ne iyi gidiyo mübarek..

    * and in the master's chambers
    ** ve efendilerin odasında
    *** bir mekandan bahsediyor

    * they gathered for the feast
    ** ziyafet için buluştular
    *** ziyafetten kasıt bol dumanlı bir parti tabi

    * the stab it with their steely knives, but they just can't kill the beast
    ** onu çelik bıçaklarıyla doğradılar ama canavarı öldüremezlerdi.
    *** burada, onların yaptığı, ve elemanımıza bile yuh artık bu kadar da olmaz dedirten ve bu illetten artık kurtulması gerektiğini düşündürten bir olaydan, bir aşırılıktan bahsediyor, fazla metaforikleştirmeye gerek yok.

    * last thing i remember, i was running for the door
    ** son hatırladığım, kapıya doğru koştuğumdu
    *** bu olaydan sonra elemanımız kendini kaybediyor, ve ayıldığında hatırladığı ilk şey "artık kurtulmalıyım" isteği oluyor.

    * i had to find the passage back
    ** bi kurtuluş yolu bulmalıydım
    *** aynen çevirelim bunu da

    * to the place i was before
    ** eskiden bulunduğum yere giden
    *** eski hayatıma geri dönmek için

    * 'relax,'said the nightman
    ** rahatla dedi gece adamı
    *** hayatını karartanların arasında yer alan ve o bırakmak isteyince nah bırakırsın diyen kişiye, "nightman" diye sesleniyor burada. ve devamı nightman'in sözleri;

    * we are programmed to receive
    ** almak (recieve) için programlandık
    *** böyle gelmiş böyle gidecek amına koyim

    * you can checkout any time you like
    ** buradan istediğin zaman biletini kestirebilirsin
    *** istediğin zaman bıraktığını söyleyebilir, bırakmaya çalışabilirsin.

    * but you can never leave
    ** ama asla ayrılamazsın
    *** ama nah bırakırsın. (sen uyuşturucuyu bıraksan da o seni bırakmaz...)

    ve son olarak, şarkının ilk bölümüne öykünerek yazdığım şiiri ekleyerek bitireyim bu entry'i burada. yoruldum lan..

    bir çöl otoyolu, karanlık
    serin rüzgar saçlarımda
    colita kokusu ılık ılık
    yayılıyor havada
    bir ışık görüyorum parlak
    önümde ve biraz uzak
    kafam ağır bakışlarım bitkin
    durmalıyım gece için
    ve o kız, kapıda bekliyor beni
    görev zili de çalıyor işte
    içimdeki ses diyor ki
    bu cennet de olabilir cehennem de
    derken bir mum yakarak
    gösteriyor yolumu
    koridorda giderayak
    yükseliyor şu uğultu
    hoşgeldin hotel california'ya
    ne güzel bir yer
    ne güzel bir sima
250 entry daha
hesabın var mı? giriş yap