8 entry daha
  • şehirlerarası iletişimin meşakkatli olduğu yıllarda, diyarbakır'da çalışmakta olan babaannemi, balıkesir'deki köyünden geldiğini söyleyen bir adam ziyaret eder; köyden haberler vardır. der ki, "şunun oğlu bunun yeğeniyim, bilemedin mi?" -babaannem çıkartamaz- "canın sağ olsun, hadi o zaman ben sana haberleri vereyim: mehmet'le zehragil'in ahmet büyüyor; kamile'nin ineği öldü, hasan abi yenisini almak için savaştepe'ye gidecek; uzun mıstaaların tarlasından sizinkine doğru boruyu çektiler, emin emmi'den taraftan da su geliyor artık..." isimler doğrudur, aralarında kurulan ilişkiler ve haberler kulağa yatkındır; babaannem köyden geldiği belli olan adamı çıkartamadığı için utanır. çay may yemek faslından sonra babaannem misafirine başka bir isteği olup olmadığını sorar; adam da der ki "urfa'dan alacaklarım var, buraya taşıtacağım, elime o zaman para geçecek - o vakte dek masraflarım için gönlünüzden ne koparsa ablacım; haftaya geri veririm size." babaannem bunun üzerine "diyarbakır'daki forsunun gereği" olarak düşünerek, utanmamak için, hakkında köye kötü söz gitmesin diye, hemşehrisine masrafı olarak tahmin edilebilecek tutarın 2-3 katı para verir (iyi bir miktar), elini öptürür, arkasından su döktürür.

    "dökülen su kaba geri gelmez" derler - aynen öyle olur: adam su gibi tez gider, sonra da ara ki bulasın. değil bir hafta, ay geçer aylar geçer - köyden diyarbakır'a gelen bir akraba babaanneme der ki "şunun öyle bir oğlu bunun böyle bir yeğeni yoktur ablacım da tarifinden anladım ben kimden bahsediyorsun; bizim köye öyle bir uğrayıp az kalıp her şeyi öğrenen biridir bu, çok yaparmış bunu, böyle il il dolaşırmış, biz de sonradan jandarmadan öğrendik - aman mala gelsin ablacım, cana geleceğine..."

    işte bizim köydenmiş gibi konuşup babaannemi dolandıran bu adamın yaptığına "manitacılık" deniyor: tanıyormuş taklalarıyla para yürütmece.
9 entry daha
hesabın var mı? giriş yap