22 entry daha
  • 1962 yılında necati cumalı tarafından yazılmış bir hikayedir.

    1964 yılında metin erksan yönetiminde, erol taş, hülya koçyiğit ve ulvi doğan'ın başrollerde oynadığı, berlin film festivalinde altın ayı ödülünü kazanmış bir filmi mevcuttur. filmin ulvi doğan'ın katkılarıyla restore edilmiş bir versiyonu bulunmakta ve şahsen bunu büyük bir şans olarak gördüğümü söylemeliyim. netekim filmin restore edilmiş halini izledikten sonra 1964 yılında çekildiğini anlamak imkansız. ayrıca bu film ulvi doğan'ın oynadığı ilk ve tek filmdir.

    1968 yılında hikaye oyunlaştırılarak istanbul şehir tiyatroları'nda sahneye konulmuştur.

    1973'te, neredeyse ilk filmden 10 yıl sonra bu sefer yılmaz duru tarafından yeniden çekilen bu film, bizzat kendisininde rol aldığı ve başrollerini paylaştığı deniz erkanat ve irfan atasoy ile sinema tarihinde yerini almıştır.

    en başta bu iki filminde izlenmesi gerektiği kanısındayım. sadece 1964 versiyonu ile yetinilmemeli, 1973 versiyonuda izlenip orjinal bir senaryo ile aslında birbirinden farklı iki adet güzel filmin nasıl çekilebileceği görülmeli. evet tamamen olmasada kendi içlerinde farklı detaylar barındıran bu iki film başlangıç, işleyiş ve sonu ile bize aynı hikayeyi sunuyor. ancak ilk dikkat edilen nokta restorasyondan sonra 1964 versiyonunun 1973'ten daha yeni gibi durması. türkiye'nin sinema tarihine daha fazla önem göstermesini ve bu eski ama değerli filmlerin hepsinin restorasyondan geçmesi en büyük temennimiz olmalı.

    almanya'dan yılın en iyi filmi ödülünü alıp gelen ilk versiyon ile sanırım pekçok kişinin bilmediği ikinci versiyonu karşılaştırmadan bitirmek olmaz. bu yazının devamı film hakkında bilgiler içerdiğinden izlemeyi düşünenlerin devamını okumamasını tavsiye ediyorum.

    - bir kere birinci film daha erken çekilmiş olmasına rağmen daha kasaba görünen bir köy izlenimi veriyor. netekim avukat, jandarma, polis vb. oluşumlara şehirdeymişçesine bir bağlılık söz konusu. ayrıca insan davranışları olarakta az biraz daha çağdaş. ancak 1973 versiyonunda gerçekten bir köy havası alıyorsunuz. insanlar daha içe kapanık, daha sert ve cidden çaresizliğin hissedildiği bir ortamdalar.

    - ilk film ile ikinci film arasındaki bence en büyük farklardan birisi kötü adamın oynayışı ile ilgili. ilk filmde zaman hızlı akarken ikinci filmde ağalık temasının üstünde duruluyor. gerçekten su sayesinde herkesin toprağının kuruyacağını ve kendisine satmak zorunda kalacağını hesaplayan kötü adamımız, emeline ulaşıyor ve teker teker köydeki toprakları satın alıyor hatta kendi çiftliğini gururla açıyor. su ile daha haşır neşir ve bence ikinci filmdeki kötü adam gerçekten daha "kötü". oyunculuk kıyaslaması yapmak ise lüzumsuz.

    - ayrıca işleyiş derken iki filmde birbirinden bağımsız sahneler içeriyor. misal daha açılışta osman'ın bahar'a koşuşu başka bir şekilde temsil ediliyor, misal çıngırak veya ayna ile. onun dışında en göze çarpan sahne bahar'ın kaçırıldıktan sonra düğününe kimsenin gelmemesi, ama ilk versiyonunda tüm köyün katılması... gelelim en büyük farka: deli yok efendim birinci filmde. ikinci filmde bahar'ın bir kızkardeşi var ve bu kız mahallenin delisi. tüm haberler onda ve bence bu filme bambaşka bir hava katmış. ama mesela düğün sahnesinde ilk filmde beni kahkahaya boğan erol taş'ın camı kırıp "sizden erkek çocuk istiyorum" diye odayı basması, ulvi doğan'ın komidin camın önüne koyması, erol taş'ın çekmeceyi iterek konuşmaya devam etmesi veya yine erol taş'ın korkuluğa bahar süsü verip yakarma sahnesi.

    aslında konuşacak ve tartışacak çok şeyler olmasına ve hatta hakkında tez yazılası bu "susuz yaz" filmleri için söylenebilecek tek şey "izleyin, izlettirin"dir.
184 entry daha
hesabın var mı? giriş yap