38 entry daha
  • orpheus bir anlatı aracı, anlatımınızda talihsiz bir erkek varsa, orpheus araç olarak orada biti biti bitiverir. bunun nedeni orpheus'un kişilik bakımından arz ettiği önemin, içerdiği anlamın öneminin gölgesi altında ezilmiş olmasıdır. benim benyaptımoldu mantalitesindeki kanaatim bu yönde. nitekim orpheus mitosunu eurydice'siz değerlendirmenin bir anlamı yok gibi görünür. eurydice'nin varlığı orpheus'un lirik değerini var eder sanki. ama yanlış bir yaklaşımdır bu. şimdi bunu biraz iğdiş ederek başka bir yere varacağım izninizle.

    klâsik anlatıma göre orpheus, yılan sokmasıyla ölen eurydice'nin aşkından yanıp tutuşarak yeraltına iner ve hatununu oradan çıkarmaya çalışır. sonra yeraltı tanrısı hades tarafından kaçırılan demeter kızı proserpina'nın da etkisiyle bu aşk onore edilmek istenir, klâsik yunan mitosunun bir niteliği olan "illa ki zorluk çıkarma temayülü" burada da belirir ve eurydice'ye ölüler diyarından çıkma imkânı tanınır, ancak bunun için orpheus'un ardında yürüyerek yeryüzüne çıkması gerekir, dahası orpheus da hiç arkasına bakmayacaktır hatun geliyor mu yoksa arada çarşıya, alışveriş dükkanlarına mı takıldı bilemeyecektir. burada bir nevi noli me tangere düsturuna uygun olarak isa'ya "dokunmadan" inanması gereken maria magdalena'nın içine düştü inanç sınavı işler. orpheus bu sınavdan geçemez ve dayanamayarak avernus kayalıklarının orada arkasına bakar ve kutsal yasayı çiğnemiş olur. eurydice yeryüzü ışıklarının (güneş ışığı/aydınlanma) hafiften belirdiği, kurtuluşa beş kala cehennemin dibine gerisingeri döner. böylece orpheus bir anlık gafletinin kurbanı olur. yukarı çıkar ağlar zırlar progressive gece şiirleri yazar. feysbuk profilinde sertab erener şarkısı falan paylaşır.

    bu klâsik anlatımda orpheus temsil ettiği eril tipin aydınlanmaya varma aşamasında hedefinden şaşmış olması şaşırtıcı olmasa gerek. aydınlanma yani gün yüzü gören erkek, ardına bakmazsa ölecek hastalığına yakalanmışçasına gaflete düşer. nereden geldim nereye gidiyorum sorgusu eşliğinde var oluşunu gözden geçirir. eril tipin bu denli gaflete hazır oluşunu eurydice tipi nezdinde dişil tipin çok daha bütünlüklü ve sağduyulu bir görü yetisine sahip olmasıyla açıklıyorum. zira bu diyalektikte geriye dönüp bakan eril tipin dişil tipteki sağduyunun "dokunmadan inanmadaki"ne benzer bir inanca dönüşüp dönüşmediğini sorgulama telâşı ("şeyy... benden önce hiç biriyle birlikte oldun mu?") kaçınılmazdır, çünkü aydınlanma yani güneş ışığı tıpkı bilgi ağacından nemalanan adem ile havvanın cennetten kovulması gibi, söz konusu yeraltından yani ölümden kurtuluşun da önünde set oluşturur. klâsik yunan mitolojisindeki aktarımlarda hades'in eurydice'ye mekânından çıkış izni verirken "nasılsa bu salaklar beceremez, oprheus denyosu döner arkasına bakar ben malımı biliyorum" deyip demediğini bilmiyoruz, ben böyle bir ifadeyle karşılaşmadım. ancak hikâyeyi kurgulayanların zihnindeki yunan tragedyasına özgü çözümsüzlük anlayışı, ister istemez bu hikâyeyi nispî bir mutsuz sonun işlediği dramaya sürüklemek durumundadır. nispî dememin nedeni ölmüş eurydice'nin gerçekten "ölmüş" kabul edilmesinin her iki taraf için de daha mutlu bir son anlamına gelip gelemeyeceği konusunda şüphelerimin olmasıdır. belki böylesi daha iyidir. orpheus'un kelle gitmiştir ama belki böylesi daha iyidir. o köprüden atlasa sen de mi atlayacaksın?

    tekrar aydınlanma konusuna geleyim. robert graves'in aktardığı bir yorumda mısır kıyafetleri giyen ve tanrı için boğa eti yiyen orfik rahiplerin dionysus'u yarı-tanrı, ölümsüz güneş'i de apollon olarak adlandırdıkları söylenir. bu hislerin tanrısı olan dionyus'un bilgeliğin tanrısı olan apollon'dan (helios=güneş) ayrılması anlamına gelir. orpheus'un başının kesilmesi mitosunda yer alan başın dionysus, elindeki lirin ise apollon tapınağına yerleştirildiğini biliyoruz. dahası hem lirin hem de kesik başın akıntıya kapılarak lesbos adasına geldiği ve buranın lirik şiirin merkezi olarak kabul edildiği de aşikâr. aynı zamanda şiirin de tanrısı olan apollon'la şiir, türkü, şarkı yarışmasına girişmek de can yakıcı olmuştur kimi mitolojik figürler için. örneğin marsyas apollon'a lir yarışmasında meydan okumuştu, ilkin gayet güzel de çalmasına rağmen karşısındaki güçlü tanrı apollon "peki, o hâlde bu yarışmayı kimin kazandığını göstermek için şartları daha zorlayalım! kim lirini ters çevirip çalabilirse o kazanmış olsun" marsyas'ın "hayır" deme lüksü yoktu. apollon liri tersten öyle bir çalmış ki, yer gök inleyen nağmelerin eşliğinde nostalji kraliçesi muazzez ersoy dinleyicisi gibi kıvır kıvır kıvranmış. sonra apollon yarışma bitiminde kurallarını levent inanır'ın belirlediği sanatçı duruşuna yakışmayacak şekilde marsyas'ın derisini yüzmüş ve onu bir çam ağacına bağlamış. tanrılara diklenmenin hazin sonu işte budur. derler ki marsyas'ta yani büyük menderes'e akan çınar çayı'nda hâlâ marsyas'ın nağmeleri duyulurmuş.

    apollonvari şiir ve bilgelik yetisinin orpheusvari trajik bir figür nezdinde birbirinden ayrılması ve aydınlanmanın eşiğinde lirik meziyetlerin tercihi, eurydice'nin ölüler âlemine geri dönmesine neden olmuştur. bu aydınlığa yüzünü dönen insanların hazin sonunu anımsatmakla birlikte, lirizmin yani kalbe dayalı nitelikli sanatsallığın insan yaşamına getirdiği yıkımları da gösterebilir. adem'in bilgi ağacı karşısındaki durumuyla orpheus'un gün ışığıyla birlikte büründüğü sorgucu hüviyet arasında fark yokmuş gibi görünüyor. ancak hazin son ile aydınlanma dilemmasını tersten okumak gerek, yasak meyveden yedi cennetten kovuldu; ışıkla birlikte sorgucu bir hüviyete bürünerek arkasına baktı eurydice'yi kaybetti, çünkü ölen ölmüş, olan olmuştur. pandora sonrası / cennetten kovulma sonrası dünya hayatının realist yönü eurydice'nin dirilişini kabul edemezdi. insan idrakinin yetkinliğe kavuşması yani sorgulamaya başlayarak homo insipiens'likten sıyrılması aldatıcı sarhoşluktan uyanması gibidir. marsyas'ın apollon'la lir yarışmasına katılması bu tarz bir sarhoşluktur ve kahraman bedelini ödemiştir. yunan mitosunun ve tragedyasının ziyadesiyle bedel ödetmeler üzerine dayalı olmasının nedeni, insandaki hybris motivasyonunun etkili olduğuna vurgu yapılmasının etik anlamda bir gereklilik olmasıdır. söz konusu etik duyuş atomcularda olduğu gibi nispî profanlaşmış nitelikte de olabilir, stoacılarda olduğu gibi tümden dinî bir hüviyette de. en nihayetinde bu etik duyuş, farklı felsefe ekollerinde kimi zaman aynı kimi zaman farklı şekillerde kendini gösteren etik anlamda ölçülülük mesajlarının da özünü ihtiva eder, nedenini oluşturur. platon'un devletinde şiirin kovulası niteliğiyle yukarıda bahsettiğim marsyas'ın aldatıcı sarhoşluğu arasında bir bağ bulup bunu özellikle romanum imperium köprüsünden geçen yüzyıllar sonrasının idarî teşkilatlanmasındaki makyavelist idealin kökü olarak düşünme görevi ise sizin. ben burada copernicus'un öğrencisi georg ioachim rheticus'un narratio prima'sından orpheus'lu bir bölümü alıp entiriyi kapatacağım, siz düşünmeye devam edin.

    "gökbilimcinin aracı matematik ya da geometridir. bunlar sayesinde ilkin yolu kolaçan eder sonra adımını atar. zira inceleme esnasında bu kutsal objeler (göksel cisimler) bizden öyle uzaktadır ki, neye yarar insan zihninin güçlü olması? neye yarar bulanık gören gözler? öyle ya, eğer tanrı cömertliğiyle gökbilimciye kahramansı yetenekler sunmasaydı ve onu eliyle yönlendirmeseydi, onsuz insan aklının giremeyeceği mekânlara, o asla kör bir adamdan daha donanmış ve daha talihli olmazdı, diye düşünüyorum. aklına güvenirse ve aracına kutsal onurlar bahşederse bir gün mutlaka yeraltından urania'nın (gökbilimcilerin esin perisi) çağrısıyla mutluluk duyacaktır. öyle ki maddenin hatasız olduğunu düşünürse gökbilimci, kendisi dans ede ede orcus'tan gelirken eurydice'nin de kendisini takip ettiğini düşünen orpheus'tan daha kutsanmış olmadığını kavrayacaktır. ancak o orpheus avernus'un kayalıklarına vardığında, sahip olmayı içtenlikle arzuladığı eurydice'si, görüşünden kaybolarak yeniden iç bölgelere doğru inmişti. o hâlde biz de bitmez sadakatiyle tanrı'nın rehberliğinde urania'nın yeniden daha yukarı âleme taşınarak onurlu konumuna yerleşip yerleşmediğini görmek için yapmayı planladığımız gibi, hocamın (copernicus'un) geri kalan gezegenlerle ilgili hipotezlerini inceleyelim." (latincesi için bkz.)
68 entry daha
hesabın var mı? giriş yap