2 entry daha
  • günes tanrisinin ogludur. hikayesi soyledir.
    günes'in sarayi piril piril bir yerdi. boydan boya yaldizlar içinde isildardi gece-gündüz.degil ölümlüler, bazi tanrilar bile giremezleridi o saraya
    günlerden bir gün, ana yanindan ölümlü olan bir delikanli günesin ülkesine adimini atti. gidip günes'in kendisiyle konusmak istiyordu. bunu gerçeklestirmek için de, yapamayacagi sey yoktu. uzaktan görünen saray, gözlerini kamastiriyordu. yine de yürüdü yürüdü, sarayin merdivenlerini tarmanip önüne ilk gelen odaya girdi. rastlantiya bakin siz, girdigi dada günes oturuyordu. artik dayanamadi delikanli gözlerini kapati.

    günesin gözünden birsey kaçar mi hiç?"yaklas yanima delikanli," dedi. "sarayima neden geldin, söyle bana?"

    delikanli adini ve babasinin kendisinin oldugunu. bunu annesinin söyledigini anlatti

    günes parlayan tacini çikardi basindan. "gel otur suraya phaeton,"dedi. "annem dogru söylemis. ben gerçekten senin babanim. sözüne inanmazsin belki, onun için birsey dile benden, dilegini hemen yerine getireyim. böylece inanirsin baban olduguma. styks irmagi üstüne yemin ediyorum, ne istersen yapacagim."

    phaeton, her gün gökyüzünde isikli arabasini süren günes'e bakar, "su arabayi bir gün de ben sürebilsem" derdi. babasi styks üstüne yemin etmisti bir kere, artik cayamazdi; hemen dilegini söyledi.

    "bugün arabani ben sürmek istiyorum, tek dilegim bu"

    iste o zaman, günes tanri, yaptigi yanlisligi anladi. "oglum, " dedi, "sen ölümlü bir kisisin." benim arabami ise tanrilar bile kullanamaz. zeus'un bile elinden gelmez bu. yolunu düsün bir kere. denizden tepelere çikan günes öyle dik, öyle yalçindir ki, düsersin. atlar desen azgin mi azgin. ögle vakti asagiya bakamazsin, o kadar yüksekte olursun, inis yolu da diktir. ben bile zor iniyorum o yolu. yukarda neler var diye merak ediyorsun herhalde. ben sana söyleyeyim neler var. korkunç yaratiklar bir kere, boga var, aslan var, akrep var, yengeç var. hepsi seni öldürmeye kalkarlar. gel vazgeç bu dilekten, baska bir sey iste, hemen yapayim"

    phaeton bu sözleri duymadi bile; kafasi, azgin atlarla isikli arabadaydi. zaten yildizlar, gökyüzünden çekilmeye baslamislardi artik, safak her yani gülpembesine boyamisti. atlar kapida hazir bekliyorlardi. tartismaya vakitleri yoktu. günes baba, oglunun dilegini istemeye istemeye kabul etti.

    simsek gibi firladilar kapidan. atlar sürücülerinin acemi birisi oldugunu anlamislardi; iyice azdilar. yokusu öyle hizla çiktilar ki, seyredenlerin ödleri koptu. phaeton da korkular içindeydi. heyecandan dizginleri birakiverdi.

    bardagi tasiran son damla oldu bu. atlar, dogu rüzgarini da geçerek yeryüzüne inmeye basladilar. arabanin sicakligindan ida, helikon, parnassos ve olympos tepeleri tutusuverdi. vadileri atsler sardi. irmaklar buhar oluverdi. nil irmagi kaçacak delik aradi, sonunda basini bir yere sokuverdi. o gün bu günüdür nil'in kaynagi nerededir, bilinmez.

    tanrilar tanrisi zeus bakti ki, is çigrindan çikiyor. hemen yildirimini aldi eline, phaeton'a dogru f?ilatti. yildirim gidip genç sürücüye çarpti. delikanli arabadan düsüp eridanos irmaginin sularina gömüldü. irmak, gövdesinden fiskiran atesleri söndürdü, onun içini serinletti. korulardan naiad'lar geldiler, büyük bir üzüntüyle phaeton'u gömüp mezar basinda yas tuttular. günes, helios'un kizlari da geldiler mezar basina, ama gelir gelmez de hemen birer kavak agaci oluverdiler. o günden beri erdanos kiyilarinda yel estikçe usul sul sallanir dururlar.

    kaynak: http://us.geocities.com/iklim_73/phaeton.html
13 entry daha
hesabın var mı? giriş yap