4 entry daha
  • varaka bin nevfel hatice’nin amcasının oğluydu ve ruhban sınıfını kabul etmeyen nasrani-hıristiyandı. amcası ebu talib hatice’yi de muhammed’e ondan istemiştir. nikâhlarını da 400 dinar -hatice için oldukça düşük- başlık parası ile kendisi kıymıştır. bu noktada nikâhın nasrani-hıristiyan usulünce kıyıldığını ve varaka’yı çok sayan hatice’nin de muhtemel nasrani-hıristiyan olduğunu kabul etmemiz gayet mantıklı bir yaklaşım olur.
    varaka bin nevfel’in bilgisi kuvvetli, birçok dil bilen ve düşünce dünyası engin bir adam olduğunu anlıyoruz. zebur, tevrat, incil ve çeşitli sahifeleri de derinlemesine incelemiş, dinler tarihi, dinlerle ilgili kişiler, onların hikâyeleri, efsaneler ve güncel tarih konusunda bilgi edinmişti. bazı ibranice, aramice metinleri arapçaya çevirmişti. bunların arasında kutsal kitapların da olduğu söyleniyor.
    arabistan o zamanlarda yahudiler, hıristiyanlar ve çoğunlukla puta tapanlardan oluşuyordu. varaka’nın aradığı tek tanrı inancı mekke’de mevcut değildi bu sebeple varaka, zeyd bin amr ile birlikte seyahate çıkar. şam’da, busra’da hıristiyanlarla tanışırlar. ancak isa’nın tebliğ ettiği dinden eser kalmamıştır. berrak bir kaynak ararken efsanelerle hurafelerle karşılaşırlar. bir kere ortalıkta hakiki incil yoktur, sonra teslis (üç tanrı inancı) bidat kalıplarını da aşar, mensuplarını şirke yuvarlar. haçlar, ikonalar... kureyş’in putlarından kaçıp heykellere, tasvirlere yakalanmanın manası yoktur. kaldı ki papazlar günah çıkarma işini de kimselere bırakmaz, saf insanları acımadan yolarlar.
    oralarda durmaz, kuzeye uzanırlar. musul’da sadece allah’ın rızasını kazanmaya çalışan samimi bir nasturi râhibiyle tanışırlar. ondan oldukça etkilenirler ve aradıklarına yakın olan inancını benimserler.
    muhammed de puta tapıcılıktan nefret ediyordu. o da hz.musa ve hz.isa gibi paganizm devrini yıkmak istiyordu. heykellere tapınmayı hiçbir zaman doğru bulmuyordu. kendisi ile bu fikri paylaşanların başında varaka bin nevfel ile birlikte kıys bin saide, abdullah bin çehş, osman bin halis geliyordu.
    buradan hareketle mekke’de varaka ile aynı düşünceye sahip arkadaşları ile muhammed’in bir şekilde tanışması ve onlar tarafından sevilmesi gayet muhtemel. varaka’nın zengin hatice’yi de pekte varlı olmayan muhammed’e düşük bir başlık parası ile nikâhlaması da bu yüzden olabilir. soy, kabile gibi kavramların bugünden çok daha önemli olduğu o zamanlarda böyle bir “zengin kız-fakir delikanlı” evliliğinin bu kadar kolay olması pek muhtemel görünmüyor.
    “bu dört hanif bir gün mekke'de büyük mabutlardan (lât, uzza, manat) birinin dini merasiminde bulunurlar. kurbanlar kesilip, mabut tavaf edilir. bu dört hanif bir köşeye çekilmiş insanların garip şekildeki ibadetlerini seyre dalmışlardı. şuuru olmayan bir taş parçasına tapanlara acıdılar. bunlar kendilerine bir hak dini aramak çabasını gösterdiler. dördü de bu fikirlerde birleştiler. bu dört hanif'in başı varaka bin nevfel idi. bu dört hanif, ahir zaman peygamberi olarak muhammed'i bulmuşlardı. o'nu yetiştirmekte gayret gösteriyorlardı.”
    bunlardan anlaşılıyor ki, hanifler islamiyetin kurulmasında gizli bir cemiyet olarak çalışmışlardı.
    öncesini bilemesekte resmi olarak nikâhtan(25) peygamberlik ilalına(40) kadar geçen 15 yıllık süreç içerisinde muhammed; varaka ve haniflerden sürekli olarak bilgi alıyor ve ileride tebliğlerde yer alacak olan o günün şartlarındaki bilinen tarihi, etnoğrafiyi, coğrafyayı, diğer dinleri, hikâyeleri, efsaneleri ve filozofileri öğreniyordu.
    bu bilgi birikiminin meyve verme zamanı artık gelmişti. hira dağındaki mağarada uzun günler ve geceler, fikir buhranları, kuramsal teoriler, yavaş yavaş taşları yerine oturtuyordu.
    devrim çok yakındı…
    kaynaklar şöyle diyor;
    “bu sıralarda, ükkaz meydanında kızıl bir deve üzerinde kıys bin saide manalı ve haber verici meşhur hitabını yapmıştı.o zamanlar hz.muhammed otuzsekiz yaşında olup, bu ateşli ve uyandırıcı hanif'i dikkatle dinlemişti. bilhassa hitabedeki şu sözler o'nun ruhunda yeni bir çığır açmıştır.
    ''yemin ederim ki, allah'ın indinde bir din var ki, şimdi bulunduğumuz dinden daha sevgili ve allah'ın gelecek peygamberi vardır ki gelmesi pek yakındır. gölgesi başımızın üstüne geldi. ne mutlu ol kimseye ki o'na iman edip de o da o'na hidayet eyleye. ve ol bedbahta ki o'na isyan ve muhalefet eyleye. yazıklar olsun, ömürleri gafletle geçen ümmetlere''. işte bu sözlerle mekke halkına muhammed'in geleceğini haber veriyordu. bundan sonradır ki hz.muhammed islamiyet’i kurmak azminde bulundu. cenab-ı hak'tan nübüvvet ve risaleti bekledi. kıys bin saide islamiyet’in habercisi olmuştu. hz. muhammed peygamber olduktan sonra bir gün yanındakiler: içinizde kıys bin saide'yi tanıyan var mı? diye sordu. sonra da bu hitabeden bazı parçalar okudu. daha birçok şeyler de söyledi. yine yanındakiler: acaba onun satırlarından aklında kalanlar var mı? dediler. o zaman hz.ebu bekir: ben biliyorum. diyerek bu hitabeyi sonuna kadar okudu.”
    anlaşıldığı üzere gizli cemiyetin amacı netleşir ve son iki yıl kala toplum içinde dillendirilecek seviyeye varır.
    kaynaklar devam ediyor…
    “hz. muhammed bunları eşi hz. haticeye anlattı. hz. hatice de amcazadesi varaka bin nevfel'e onları bildirdi. o bu olayı dikkatle dinledikten sonra: git, eşin muhammed'e söyle korkmasın. bu alametler o'nun ahir zaman peygamberi olacağını ispat ediyor. dedikten sonra, bir de manzume okudu: ''hz. muhammed, artık bir peygamberdir. kendisine görünen cebrail'le, mikail'dir. getirdikleri ise vahiydir. hz. muhammed'e inananlar cennete girecekler, doğru yoldan ayrılanlar ise cehennemde sosuz olarak yanacaklardır.''. hz. hatice varaka'nın yanından dönerek nevfel'in dediklerini aynen o'na bildirdi. hz. muhammed bu sözlerden müsterih oldu. kendisine peygamberlik geldiğinden dolayı da sevindi.”
    buradan anlaşılıyor ki daha muhammed işin başındayken neyin ne olduğu, aracıların kim olduğu, gelenlerin ne olduğu, sistemin özü(inananlar cennete, inanmayanlar cehenneme) varaka tarafından biliniyordu. belki muhammed’e başka bir şey olmuştu, varaka bunları muhammed’in başına gelenler olduğunu nerden biliyordu, yoksa ona da mı vahiy gelmişti?
    çoğu islami kaynakta hatice’nin muhammed’e hemen inandığı söylenir, anlaşılıyor ki hatice varaka’ya sormadan net bir fikre varamamış.
    kaynaklar devam ediyor…
    “ey muhammed itikâf zamanında müşahede ettiğin halleri bana bir hikâye et. bunun üzerine hz.muhammed mağarada kendisine nazil olan ilk ayeti okudu. varaka heycanla: ya muhammed, seni tebrik ederim. hz. isa'nın kendisinden sonra geleceğini haber verdiği ahir zaman peygamberi sensin. seni ilk ziyaret edenler namosdur. çok geçmeden halkı hak dinine tebliğ için elçi olacaksın. sana inanmayanlar hakkında bin türlü iftiralar edecekler. sana eza ve cefayı reva göreceklerdir. seni mekke'den hicrete mecbur edeceklerdir. çünkü peygamberliğe nail olan kimselere, kavmi arasında birçok düşmanlar çıkmıştır. keşke genç olsa idim de mekke'den çıktığın zaman sana hizmet ve yardım edebilseydim. diyerek hz. muhammed'i kucaklayıp öptü”
    bu noktada varakanın hicreti söylemesi büyük bir kehanet olarak gösterilir. mekke’deki hâkim sınıfın bu yeni görüşleri benimsemeyeceği oldukça aşikârdı. eninde sonunda göç kaçınılmaz olacaktı. nitekim muhammed ilk ayetleri onlara (velid bin muğire) anlatınca karşılaştığı durum pekte şaşırtıcı olmaz.
    “müddesir 18-zira o, düşündü taşındı, ölçtü biçti. 19-canı çıkasıca, ne biçim ölçtü biçti. 20-sonra, canı çıkasıca, ne biçim ölçtü biçti. 21-sonra baktı. 22-sonra kaçlarını çattı. 23-en sonunda, kibrini yenemeyip sırt çevirdi. 24-“bu (kuran) dedi, olsa olsa (sihirbazdan öğrenilerek!) nakledilen bir sihirdir. 25-bu, insan sözünden başka bir şey değil.
    kaynaklar: 1-enver behnan şapolyo-peygamberler tarihi. 2- ahmet sırrı arvas-hakikatin peşinde... varaka bin nevfel. 3- salih suruç-kainat' ın efendisi (asm)
71 entry daha
hesabın var mı? giriş yap