14 entry daha
  • muhabbeti güzel olan insanlar. manisa'da şantiye stajımı yaptığım zamanları hatırlıyorum. sırf o atmosferi yakalamak için 4 ya da 5 gibi çıkıp gidebileceğim halde, hatta taa izmir'e dönecek olduğum halde bekliyorum akşam yemeğini. akşam yemeği 6 gibi yenirdi topluca mavi brandalı çadırın içinde. öyle bir çadır ki; içerisi sıcak. her iki anlamda da sıcak. stajyerler, düz işçiler, ustalar, kalfalar, -inşaat hiyerarşisinde kalfa ustadan üsttür.- mühendisler, patronlar... herkes birarada yiyor yemeğini. ayrım yok. düz işçi de tabildottan yiyor, patron da. öyle güzel. hani camide namaz kılmak gibi. herkes eşit.

    yemekten sonra zaten işçi muhabbeti başlıyor içilen çaylar ve akşam serinliği eşliğinde*. gün boyu manisa güneşinin altında kavrulmuşsunuz, zaten koyu olan derinizin rengi bir ton daha kararmış, düşünün o huzur hissini. hani derlerdi ya eski bir reklam filminde; kızgın kumlardan serin sulara atlamak. onun daha iyisi bu. teknik kadro barakanın içinde, işçi kadrosu çadırın önünde içiyor çaylarını. ben yine ayrık otu. işçilerle birlikte içiyorum çayımı. kimi iç anadoludan gelmiş, kimi doğudan. kimi çoluk çocuğundan bahsediyor, kimi sözlüsünden, nişanlısından. kimi bana takılıyor; "yauv şefim, o giydiğin pantolon işçi pantolonu. gel değişelim, bak benimki kumaş". küçücük çocuğa şefim denmesi gaza getiriyor insanı. hatta diyebilirim ki, stajyerleri belki orada muvazzaf mühendisler kadar işçiler de yetiştiriyor. etriyenin ne olduğunu betonarme dersinden önce demirci murat ağabeyden öğrendim ben. çay faslından sonra da mikserler geliyor. paydos edilmiş olmasına rağmen, sıra kimdeyse çayını içtikten sonra gidiyor beton yerleştirmeye, vibrasyon yapmaya.

    hani dedik ya muhabbetleri güzel; insana insan gözüyle bakıyor bu adamlar. bir stajyer olarak "ya abi, şu ne işe yarıyor, anlamadım ben, sen biliyon mu?" deyip de cevap alamadığım olmadı hiç. ellerinden geldiği kadar cevap vermeye çalışıyorlar hep. "işçi ne anlar" demeyin, anlıyorlar işte az buçuk. çok fazla bilimselleşip anlatmadıkları için de yalın bir dil kullanıyorlar. ha, bilemezlerse de artislik yapmıyor, mühendise yönlendiriyorlar. yüzlerindeki mahcubiyeti okuyabiliyorsunuz. bir kere bile rastlamadım şunu diyene: "yahu siktir git, sabahtan beri güneşin altında pişiyorum zaten, bir de seninle mi uğraşacağım, sorsana mühendise."

    30 iş günü sonunda onlardan biri oluyorsunuz, ki onlar zaten sizi hep kendilerinden bildiler. staj defteri için fotoğraf çekerken, işçileri de ihmal etmiyorsunuz. onlarla da bir kare en azından hatıra fotoğrafınız bulunuyor. o fotoğrafa baktığınız zaman iç geçiriyor, "ah keşke aynı ekiple bir daha çalışma şansım olsa" deyiveriyorsunuz. dedik ya, onlardan birisiniz ne de olsa. iş hukuku bile işçi diyor size.*
31 entry daha
hesabın var mı? giriş yap