18 entry daha
  • sinemada izleme fırsatı bulamadığım arayı sonradan evde elimde çayım ve sigaram ile ekran karşısında kapatmaya çalıştığım son zamanlarda izlediğim en manidar film.

    1800'lü yıllarda yaşamış olan john keats'in bright star / parlak yıldız adlı şiirinin var oluş hikayesini anlatıyor filmimiz. filmde geçen şu cümleler aslında filmi az da olsa anlatıyor:
    "şiir sadece şiirsellikten ibaret değildir. o, var olmuş en şiirsellik dışı şeydir."

    film, şiirsel bir ahenkle ilerlese de şiirsellik dışı bir düzene ya da kafiyeye ve yahut şiirsel bir mübalağaya sahip olmayan gerçeklere sırtını dayıyor. kendine hayran bırakan şiirin, nasıl ortamlarda ne şartlarda oluştuğunun 2 saatlik güncesini ekranda taşıyor. bunu yaparken şairinin hikayesini ve acıklı sonunu paylaşmayı ihmal etmiyor.

    normal sinema seyircisini zorlayacak bir akışa sahip, aksiyon ya da şaşırtıcı olaylar içermiyor, sadece aşktan, aşkın durgunluğundan ve bağlılığından bahsediyor. eğer ki durgun filmlerden hoşlanmıyorsanız sıkabilir biraz. film biraz uzun gelebilir, anlatmak istediğini daha kısa sekanslarla anlatabilirdi ama neticede yönetmenin tercihidir ve kötü olduğunu söyleyemeyiz.

    bahsettiğim durağanlık aşkın oluşumunu anlatmakta çok başarılıydı. sinemanın çok sevdiği "ilk bakışta aşk" olgusunu bir kenara bırakırsak geriye kalan "bağlılık"ı ancak "saygı" ile anlatabiliriz. filmin konusuna "birbirine saygı duyan ve aşklarının olgunlaşmasını zamana bırakan iki sevgilinin hikayesi" dersem yanlış olmaz sanırım. bir şiiri anlatan şiir gibi bir film. görsel olarak olayların oluş şekline göre şekillenen doyurucu bir film.

    ben wishaw'ı, "perfume: the story of a murderer"dan sonra izleme fırsatı bulduğumda anladımki bu adam hakikaten bir romanın içerisinden fırlamış gibi. romanları ve eski dönem hikayeleri müthiş canlandırıyor. takip etmekte fayda var.

    http://www.filmarasi.com/movie.aspx?id=44988
33 entry daha
hesabın var mı? giriş yap