• serdar ortaç'ın yine bir avant-garde ve fütürist bestesinde geçen inanılmaz bir deyiş. o kadar yerinde ki..

    ''aşk bu
    kızılötesi
    yaralı müzesi
    hareket edemem''

    şunu demeye çalışıyor :

    2. dünya savaşında yaralananlar için yapılmış british museum'un hemen bitişiğinde bir müze var. gerçek adı the museum of wounded soldiers olan müze, zamanın ingiltere başbakanı winston churchill tarafından inşa ettirilmiş. yaralıların hastaneye sığmayışı ve ek bir binaya taşınma ihtiyacı nedeniyle yapılmıştır. churchill de madem bu binayı buraya yaptık, british museum'u ziyarete gelen insanlar savaşta da ne kadar yara aldığımızı, acı çektiğimizi görsünler, bu bina da müze olsun demiş. sonraları neden müze yapıldığı ile ilgili sorulara ise ''o yaralılar bizim tarihimiz!'' diye haykırmış. 'yaralı müzesi' lafı buradan geliyor. müze hala içinde 2. dünya savaşında yaralanmış ve iyileşemeyen askerler ile ziyaretçilere açık hizmet veriyor.

    olayın sorası şöyle :

    bir gece müze bekçilerinden biri müzenin anahtarını içeride unutup kapıyı çeker. sonra ordan burdan müzeye girmeye çalışınca müzenin bütün alarmları ve kızılötesi lazer sistemi devreye geçer. ingiltere çaresizdir. alarmlar susmak bilmez, içeri de girilemez. kahraman aranıyordur. o kıvrak yapısıyla lazerlerden kurtularak içeri girip anahtarı alabilecek bir hero aranıyor. ingiltere savunma bakanlığı da bu kıvrak ve en mission tipli adamın kara biberim klibindeki göbekten ağzıyla zeytin alma hareketiyle bu konudaki çevikliğini ve atletikliğini kanıtlamış serdar ortaç olduğuna karar verir. böylece serdar özel bir uçakla ingiltere'ye gider. o zamanki özel kıyafetlerini şu anda sahnede de kullanan ortaç görev için artık hazırdır. tüm basın ordusuyla birlikte, bu özel görevin de verdiği heyecanla göz yaşlarını tutamaz ve o anda hislenip 2-3 beste daha yapar. çok az zamanı vardır çünkü içeride yaralılar lazerlerin de etkisiyle iyice kan kaybetmektedir ve kimisi de ölmüştür. anahtarı bir an önce alması ve kapıyı açması gereklidir. birkaç lazerden göbekten zeytin alma tekniği ile kurtulan kahramanımız, lazerlerin hareketlerinin onun tekniğinin dışına çıkmasıyla daha fazla ilerleyemez. ve o anda tekrar hislenerek bu sözleri haykırır. ''aşk bu! kızılötesi, yaralı müzesi, hareket edemem!'' kahramanımız yaralı müzesinde kızılötesi lazerlerden dolayı hareket edemediğini haykırmaktadır. tüm ingiltere halkının ve hükümetinin ona bağladığı umutlar bir anda suya düşer. ortaç geri döner ve tekrar içeride haykırdığı o sihirli sözleri söyler, ağlamaya başlar. tüm basın ordusuyla birlikte yaralı müzesindeki yaralıların ölümünü hep birlikte izlerler. özel kıyafetlerini çıkarır ve tekrar özel bir uçakla ülkesine geri döner.

    olayın bitiminde bu olayın anısı olarak serdar ortaç, seni çöpe atacağım poşete yazık adlı bestesinde bu hazin olaydan kısacık bahseder. bu hikaye de böyledir.

    bu götümden uydurduğum kurmacaların dışında şöyle bir tespit yaptım. serdar ortaç sever ve onu gerçekten özenle dinleyen insanlara 'yaralı müzesi' kelimesinin ne anlama geldiğini sordum. sözlerin nerede geçtiğini bile hatırlamamakla beraber yaralı müzesini de anlamlandıramadılar. kızılötesi ve yaralı müzesi. sonra serdar ortaç'ı biraz da koruma amaçlı ''aşk acısı çekerek yara almış insanların olduğu müze heralde eaheha'' gibi açıklamalar geldi ama onu ben de düşünebiliyorum. yani sonuç olarak onu dinleyenler ve ''adam beste sıçıyor harika söz yazıyor'' diyen müzik habersizleri de onun sözlerini dinlemiyor. adamın ne dediğini bile bilmiyorlar. nakarata veya işte bu örnekte de görüldüğü gibi ''aşk bu'' kelimesini duyup gerisine bakmıyorlar bile. bunu ben niye bu kadar dert ettim bilmiyorum. sıkılıyorum sözlük. sertaç ortaç devri kapansın, ortalıktan kaybolsun istiyorum. evet gerçekten bunu istiyorum.
5 entry daha
hesabın var mı? giriş yap