3 entry daha
  • adanalı bir annenin evladı olarak kendimi bildim bileli evimizde bulunan yağdır, ailecek kıçımıza başımıza çalarız. alışkanlıktan olsa gerek kokusu da çok fazla rahatsız etmez şahsımı.

    kapalısından açığına her türlü yaraya, derecesine bakmadan tüm yanıklara, tahriş olmuş herhangi bir bölgeye sürülmezse olmazdır. sesiniz kısılmışsa, öksürüyorsanız, boğazınız ya da mideniz ağrıyorsa aklınıza estiği sıklıkta ufak bir yudum alınır (öyle çorba kaşığıyla içmeyin, yağ sonuçta, bünye alışık değilse daha yutamadan öğürmeye başlarsınız). sinüzit olmuşken burnuma dalmatmışlığım, kaynar suyun içine döküp buharını solumuşluğum ve sayısız faydalarını görmüşlüğüm vardır.

    bunun dışında uçuğumu da iyileştirmiştir pek çok kez. o da şöyle oldu, geç kaldığımı bilmeme rağmen iki gün boyunca uçuk kremi kullandım ve tabii ki fayda etmedi, dudağımın kenarında nur topu gibi oturan uçuk zovirax'a kıçıyla gülüyordu. denemekten zarar gelmez dedim, üçüncü gün kantaron yağı sürdüm ve o da ne, günün sonunda uçuk toparlandı, ertesi gün de küçüldü. o gün bu gündür uçuğa kantaron yağı sürerim, en az bir hafta azap çektiren nalet şey birkaç günde düzelir.

    bunca reklam yaptıktan sonra hazırlanışını anneannem bildiriyor:

    ister taze ister güneşte kurutulmuş sarı kantaron (biz kantoron diyoruz kusura kalmayın), mutlaka cam bir şişeye alabildiği kadar doldurulur (tıka basa doldurmaya gerek yoktur). mesela şu bir litrelik meyve suyu şişeleri idealdir. üstüne marketten alınmamış olan, tercihen bir akrabanın kırsal alanlarda kendisi yapıp getirdiği saf zeytintağı doldurulur. bu şişe en az 15 gün, isterseniz bir ay boyunca güneşte bekletilir. taze otla yaptıysanız kan kırmızısı, kurutulmuşuyla yaptıysanız da koyu sarı kantaron yağınız hazırdır.
238 entry daha
hesabın var mı? giriş yap