4 entry daha
  • tuttuğu futbol takımını bir spor takımından çıkarıp kişiselleştirebilen şahane bir topluluktur. kendi öz annesi, kardeşi, çoğu zaman evladı ama her zaman kendisinin bir temsilcisidir o takım. takımının sahalarda aldığı galibiyeti sadece sevinçle karşılamayı bilmez. özellikle erkekler için futbol taraftarlığı hayatlarında büyük önem taşır. en azından büyük çoğunluğunda gözlemlediğim ve düşündürücü bir önem bu.

    erkek tuttuğu takımı kendi cinsel hayatı gibi sahiplenir mesela. galibiyet sanki bir tecavüzmüş gibi davranır. yenilen takım tecavüze uğramıştır gözünde. nasıl koyduk çocuğu derler, bel altı esprilerle tasvir ederler başarılarını. ilk kez cinsel deneyim yaşamış ergenin bu ilk deneyimini abartarak arkadaş çevresinde anlatması gibi, ertesi gün attıkları golü her ayrıntısına kadar yücelterek tekrar tekrar anlatır her gördüğü insan evladına. eğer takımı yenildiyse durum daha fena. yüz kızartıcı bir cinsel istismara uğramış gibidir. yenildikleri takımı tutan arkadaşlarıyla karşılaşmak istemez, maçtan bahsedilmeye başlandığında güçlü bir kendini savunma mekanizmasını devreye sokarak yeri geldiğinde küfürle, kinle, nefretle, sinirle savunur tuttuğu takımı. yatakta başarısız olmuş bir erkeğin kadını karşısında ezilmesi gibi ezilir karşı taraf karşısında ve bu içinde hissettiği ezikliği ört bas edebilmek için bir sebep arar yenilgiye. hakemi suçlar, kaleciye giydirir ama tuttuğu takım aslında hiç hak etmemiştir o yenilgiyi.

    türk futbol taraftarının büyük bir çoğunluğu gişeden biletini alıp tribününe oturup zevkle futbol seyretmesini bilmez. maça gitmeden önce kinle nefretle doldurur içini saatler öncesinden. hatta derbi maçlarında bir kaç gün önceden başlar bu gaza gelme durumu. gerçekten milyonlarca insanın hayatındaki tek mühim mevzu bir futbol karşılaşmasıdır işte.

    bu konuyla ilgili bir anımı da anlatmadan geçemeyeceğim. bir gün önceki fb-gs derbisi öncesi avrupa yakasından anadolu yakasına geçmek üzere zincirlikuyu trafiğinde arkadaşım ile sohbet ederek ilerliyoruz. birden çok yakınımızda bir silah sesi duyduk, aracı kullanan arkadaşım ani fren yaptı, ben istemsiz bir hareketle eğilmeye çalıştım. daha sonra bağrışma sesleri, çığlıklar, küfürler gelmeye başladı. miting mi vardı, savaş mı başlamıştı, terörist bir eylemin ortasında mı kalmıştık? hayır. yan şeritte iki taksi dolusu galatasaray taraftarı camlardan sarkmış, zincirlikuyu metrobüs durağında maçı izlemek için stada gitmeye çalışan bir grup fenerbahçe taraftarına küfürler savuruyor, hareket çekiyordu. dünyanın en anlamsız sidik yarışının ortasında kalakalmıştık. bir grup insan etraflarındaki onca insanı hiçe sayarak henüz sonucu bile belli olmayan bir müsabaka için birbirlerini öldürecekmiş gibi tartışıyorlardı işte, ne denilebilirdi?

    futbol hiç bu kadar çirkin görünmemişti gözüme. beşiktaş taraftarı bir bayan olarak çok sevdiğim, zaman zaman stada gidip maç izlediğim halde nefret ettim o an futboldan. en çok da futbol sevgimi baltayan bu holigan gruplardan nefret ettim. portekiz'in eski diktatörü salazar'ın sözlerine hak verdim. salazar ülkesinde egemenliği "3f" sayesinde sağladığını söylermiş hep. birincisi fado; portekizlilerin arbesk müziği. ikincisi fatima; yani din. üçüncüsü de futboldur. aynı durum şu an ülkemiz için de geçerli maalesef. aldığı afyonlarla derin derin uyuyan halkıma üzülüyorum. futbola bu kadar kafayı takan topluluğun en azından yarısı birazcık siyasete, edebiyata, sanata ne bileyim futboldan başka bir şeye zaman ayırsaydı çok daha farklı bir toplum olabilirdik diye düşünüyorum.
57 entry daha
hesabın var mı? giriş yap