7 entry daha
  • az önce izlediğim çok başarılı bir belgesel, öyle ki görüntülerin etkisi üzerimden gitmesin istiyorum. çok kral bir film seyrettikten sonra uzun süre sessiz kalır büyü bozmak istemeyiz. yorganın içine girer gibi o hikayeye girer ve dışarı çıkmak istemeyiz. ama dünyada calar saatler vardir. filmin ardından salak cümleler kurarak zihnimizi köşedeki büfeye, dolmuşa ya da otoparka bağlayan arkadaşlar vardır. bir gerçek vardır o gerçeğe dönülür.
    bu belgesel zaten gerçek. anlatığı hikayeyi biliyoruz çünkü tanıklık ettik..neresine dönücem.
    anlayamamışız, mevzuları iyi tahlil edememişiz, etki altında kalmışız ama artık hiçbir değeri yok. ahmet kaya artık ölmüş olan, yani bizimle konuşamayacak olan kişi. anlatılan; belki üzerimize yağmur olarak inmiş, belki yediğimiz elmaya ruhundan vermiş, işte dünyaya karışıp gitmiş bir adamın hikayesi. "ben klasik bir hikaye olmak istemiyorum. öldükten sonra değil şimdi anlaşılmak istiyorum" demiş ama malesef öyle olmadı.
    ortaokulda tanıdığım güzel gözlü kızının "en çirkin kim, en küçük kim" diye soran birine (annesi galiba) "been! ben!" diye cevap verdiği bebeklik görüntüleri ağlattı. biz ortaokulda çok küçüktük, ne olup bittiğini pek anlamamıştık. sadece arada sırada "ahmet kaya ölmemiş olabilir mi" gibi gerzekçe sorular geziniyordu etrafta, insanın inanası geliyordu. ne de olsa ölüm pek bilinen bir kavram değildi çoğumuz için.
    biz liseye geçtiğimizdeyse o yoktu. sanırım başka bir okula gitmişti.
    ortaokulda bir kere yazdığım uzunca bir aşk şiirini arkadaşların gazına gelerek türkçe hocasına göstermiştim. hoca elinde kalem bütün şiiri baştan aşağı kesip değiştirdi, anlam kaymalarını düzeltti. ben birden bire paniğe kapılıp ağlamaya başladım. çünkü hocaya o şiiri vererek çok gizli duygularımı açık etmiştim kendisine, takdir bekliyordum. duygularımın çok eşsiz olduğunu zannediyordum. şimdi anlıyorum ki hocanın okuduğu her satırla tanışıklığı vardı. benden uzun yaşamıştı, muhtemelen aşık da olmuştu. onun için önemli olan iyi türkçeydi. hocanın siyah tükenmez kalemi kağıdı çizim çizim çizerken ben sümüklerimi akıta akıta ağlamaya başlamıştım. işte az önce belgeselde bebeklik görüntülerini izleyerek yine ağladığım o kücük kız ve bir arkadaş daha beni teselli etmişti. şimdi anlıyorum ki o, duyguları kağıda dökmenin ne demek olduğunu biliyordu.
    belgeselde ahmet kayanın son görüntüleri de var. daha önce yakınlarından birini yitirenler o yüz ifadesini; yorgunluk içinde sakinliği, insanın yüzünde gözünde, burnunda, yüreğinde sakinlik tozları saçarak gezinen o teslimiyet duygusunu bileceklerdir. şimdi bu belgeseli izliyor olmak koyuyor insana.
    bir daha cehalete ve tahriklere kapılıp gidilmez, böyle başka belgeseller çekilmez inşallah. koyuyor çünkü izleyip ağlamak; hem geç kalmış hem de kolayı yapıyor olmak.

    edit:imla
41 entry daha
hesabın var mı? giriş yap