57 entry daha
  • uyarı: spoiler yok ancak, yine de izledikten sonra okuyun derim.

    tabii ki sabredemedim ve screener versiyonunu izledim. filmin geleceğinden neredeyse bir yıldır haberdardım ve daha fazla bekleyemezdim. pişman değilim, yine olsa yine yaparım.

    ulan coşku doldum resmen hala böyle muhteşem filmler yapılabildiği için. son yıllarda sinemaya az ama öz* ürünler vermiş darren aronofsky'nin önünde saygıyla eğiliyorum ve tabii ki her yerinden öpüyorum natalie portman.

    bir kere film, giderek daha da ahlaksız biçimde sunileşen ve sanata dair içeriğini kaybeden art arda birbirine eklenmiş kuru efektlerden ibaret hollywood ürünlerine* karşı, teknolojinin nimetlerinden faydalanarak yedirilmiş şahane özel efektlerin yanında, müthiş bir kamera ustalığı barındırıyor. öyle ki, bir opera salonundaki bale gösterisine gitseniz, filmde kameranın devamlılığı ve kullanılışının verdiği farklı açılar dolayısıyla bu kadar seyir zevki alamazsınız. bu sayede inanılmaz akıcı ve sürükleyici bir ritm yakalanmış.

    yine yönetmenin alamet-i farikasından söz edecek olursam, oyuncuların yüzlerinde yakaladığı, duruma ve duyguya göre değişen ifadeler ve gölgeler, zaman zaman neredeyse bergman filmi izliyormuşçasına, benim de suratımı şekilden şekile sokabildi. filmin iyiye gidiş/kötüye gidiş dengesi de çok güzel kurgulanmış ve gerilim aralarda çok hafif rahatlamaları takip eden vurgunlarla katman katman artırılarak sonda doruğa ulaştırılmış. ayrıca ses de yine filmin öne çıkan unsurlarından. çerez niyetine çıkarılan gerilim/korku filmlerine ders verircesine kararında ve abartıya kaçmadan filmin tamamlayıcı unsurunu fazlasıyla yerine getiriyor.

    natalie portman için yorum net: "ben oscar almaya geldim" oyunculuğu bu. başka aktrisleri şu an için unuttuysam kusura bakmayın ancak, son 10 yıl için bir oscar verseler, onu da portman alırdı, öyle bir performans göstermiş. yardımcı oyunculuklarda da hastası, van kedisi gözlerinin hayranı olduğum mila kunis, ufak ama büründüğü karakteri canlandırışı bakımından küçümsenemeyecek rolüyle winona ryder ve vincent cassel hatasızlar ve castingin ne kadar isabetli olduğunu ispatlıyorlar. filmin bana göre tek zayıf halkası barbara hershey. fakat karakterin yeterince derinlemesine işlenmemesinden mi, yoksa oyunculuktan mı emin değilim.

    son olarak gelelim müziğe. çaykovski'nin elinden çıkmış, dünya üzerinde bestelenmiş gelmiş geçmiş en coşkulu eserlerden kuğu gölü'ne, clint mansell dokunursa neler olur artık siz tahmin edin. zaten son zamanlarda alakasız olarak parçaya kafayı takmış paso dinlerken, bir de filmin en can alıcı yeri ile senkronize bir biçimdeki patlayış, bende tarifi zor duygular uyandırdı. bunun dışında dikkat edebildiğim kadarıyla bir tane mansell imzası taşıdığı belli güzel bir beste ve bunun varyasyonları mevcut.

    uzun lafın kısası, nadir rastlanan türden, bana göre her türlü ödülü havada karada toplaması gereken, harika bir film olmuş.

    8,5/10

    not: birilerinden filmin psikolojik analizini okumak da güzel olurdu.
1048 entry daha
hesabın var mı? giriş yap