• bir edip cansever şiiri:

    çarlisyon günleriydi -yıllardan neydi-
    üst üste duran masalar
    üst üste duran iskemleler
    üst üste duran mevsimler ve her şey
    indirilip serpiştirildi.

    çarliston günleriydi
    camlar iki yanlı devinirdi gene
    bir tramvay aynalardan geçer
    bir ayna karşılarda bir eve girerdi
    ahtapotlar, denizanaları
    en yakın iki ada arasında gidip gelirdi
    geceler smokinliydi biraz
    gündüzler rugan iskarpinli
    mendiller sallanırdı sessiz filmlerde
    'biéres de la meuse'
    porselen bardaklarda devinir devinirdi

    bana kalırsa asıl
    bir kertenkele umutsuz aşkına sevinirdi
    bir yapış yapışlık inerdi büyük semt ağaçlarından
    kır gazinoları
    kır sarhoşları
    kır arabaları
    ve kır mutluluklarıyla kır bıkkınlıkları
    gelir gelir kıyılara değerdi
    öyle bir değişikti ki her şey -değişik ne demekse-
    örneğin parmak uçlarıyla satın alınan bir pul
    yol aldıkça büyürdü geçtiği ülkelerde
    nasıl mı
    iki göz ne kadarcık büyürse
    denizleri andıran
    uçurumları andıran
    gökyüzünü andıran her parlak şeyde
    çarliston günleriydi, özlemler için
    bulunmuş bir bahaneydi
    -özlemek ne demekse-
    yaz gelsin hele
    kış gelsin de bir
    çocuktan daha çocuk
    ilkyazlardan söz etme.

    onlar mı
    onlar hep giderlerdi -söz gelimi bir eğlenceye-
    kalınırdı kararsız
    adısz, yönsüz, umarsız
    -ki sanki niye böyle-
    direkte bir bayrak sallanırken usul usul
    kaybolan bir yüzük taşı parlarken sinsi
    bir kuş öttüğü yeri
    hiç mi hiç belli etmeden
    ve öttükçe öterken
    bir kuytu lokantada, camlarda
    masa örtülerinde, yaldızlı tabaklarda
    ah, dünya görünmez olurken kirden
    hüzün mü? hayır
    dalgınlık? hayır
    burukluk? belki
    sanki bir şiirin bitimine
    yorgun ve isteksiz gidilirken.

    çarliston günleriydi -ama işte bir ölüye
    hazırlanmış bir örtüydü de
    sonsuzdu, buruşuktu-
    örtmüştü kıyılarda ayak izlerini kumlar
    panjurlar kapalı
    yelkenler inik
    yollar tenhadan biraz daha tenha
    çakıp durur mendirekte deniz feneri
    yani benim anladığım -anlamak da ne demekse-
    bir dümdüzlüktü artık söz konusu olan
    doklarda tekdüze çekiç sesleri
    eritilmiş bir anlamsızlık gözlerde
    damlardan sokaklara kıpkırmızı bir eğim
    ve
    kim bilir nerde
    diyordu sanki biri
    ah duracak gibiydi kalbim.

    şu gördüğünüz adam -evet, o-
    yapayalnız, mutsuz bir yolcu
    sorarım, sizce nerde yiyebilir yemeğini
    lokantalarda tedirgin
    büfelerde sinirli
    üstelik mutlu olsa ne çıkar
    onca en önemlisi
    mutluluk gerekli mi değil mi
    bunu herkes kendine sorabilir
    bir başkasına da
    ama kıyıda, günbatımının altında
    bir kamarot bir çımacıya söyledi
    kardeşim, mutluluk gerekli mi değil mi
    ve
    ekledi hemen
    ben kendimle konuşuyorum, hepsi bu
    bir ilkyaz bıkıntısı gibi.

    öyleydi, çarliston günleriydi
    bizler mi? bizler hiç ilgilenmedik
    ama
    o günlerden bugüne
    bilmem ki ne değişti
    işte
    binlerce yalnızlık gene
    bir arada şimdi
    kalabalıklar dondu
    masalar iskemleler
    oraya buraya
    serpiştirilmiş ne varsa
    eski yerlerine kondu
    değişmek -değişmek ne demekse-
    yalnızca ad değiştirdi.

    çarliston günleriydi, benim aklımda
    rüzgarda sürüklenen
    ipi kopmuş
    külrengi bir uçurtma.

    ilkyaz şikayetçileri iv
hesabın var mı? giriş yap