1 entry daha
  • bir turgut uyar siiri.

    ilkin bir kadını kestiler soyup giysilerini
    sonra kitapları yaktılar, suları kestiler
    su bir ulusun özlemidir bu yüzden dağlara bakarlar
    bir silâh olarak alınır satılır
    ve ıslatır esirgemeden bir rençberin boğazını

    oysa ay bir ateş gibi yağıyor
    usul usul terliyor bir batık gemi
    kan sızıyor bir halkın dinmeyen uğultusundan
    ve eskiden bir şehire girdiğimi hatırlıyorum
    bir şehire yerleştiğimi hatırlıyorum
    rüzgârın eskittiği bir şemsiyeyle
    suyun paslandırdığı bir silâhla
    herkes gibi bir avuç bedenimle
    yarım dirimler yarım ölümler taşıyarak
    bir denizin altından
    oldukça ağır bir denizin altından
    ağzı tıkalı bir sürahi gibi
    suyun yüzüne çıktığımı

    şimdi artık neyi hatırlasam bir anı oluyor
    örneğin bir adamın içkiye düşkünlüğünü
    bir kadının sunuluşunu soyularak
    kanım mı hatırlatıyor ben mi üflüyorum
    gidip toparlıyorum bir yerlerden başkaldıran gölgemi

    diyorumki ey batık gemi
    artık kar yağıyor güvercinlere
    sokak alışılmış düzenini sürdürüyor
    harcayan kıllı elleriyle
    sunak kan içinde, kan içinde sunak
    alıp boyuyor gövdemizi

    sokaktayım ve herkes alışkın
    hatta bekliyor onu durmadan
    bir soylunun serinleme alışkanlığıyla
    bir ağustos akşamında
    durmadan kurban, durmadan sunu
    tükenmeyen açlığına düzenin
    döğüşmeyi ve kanı hazırlıyor
    aşkın son kertesini
    onu, durmadan

    şimdi ey eski gümüş, batık gemi, diyorum ki
    her yerde seni hatırlıyorum durmadan
    saat kaç olursa olsun, takvim ne derse desin
    açlıkta, bir bıçağın kabzasında ve dağda
    durmak istediğimi hatırlıyorum durmadan
    itilirken ve dövülürken ve kovalanırken
    güneş batarken ve doğarken
    bir parmaklığa dayayıp ellerimi
    durmak istediğimi hatırlıyorum durmadan
    itilirken ve dövülürken ve kovalanırken
    güneş batarken ve doğarken
    bir parmaklığa dayayıp ellerimi
    durmak istediğimi

    sunak inceltir coğrafyasını
    akşam bir dinginliğe benzer kendiliğinden

    ii

    dünyayı en çok sevdiğim zaman
    her şeyi en çok unuttuğum zaman sanılır
    çünkü kuşların güzle güneye gittiğine inanılır
    oysa taş kırmanın ve otel inşa etmenin mevsimi yoktur
    cepte tabanca da cigara paketi arar gibi aranır
    adamoğlu hırçın bir kış gibidir
    doğrusu hırçın bir kış niteliğindedir

    birden akidesi parlayınca fosforun
    dünyanın elbette sonu vardır
    yani sunak temizlenir kandan
    sunmanın önü alınır
    en denize yatkın küreklerle
    ustaca biçilmiş keresteler
    ve usturlâpın en alâsı iskenderiyeden
    ve haritanın en makbulu kanla yoklanan
    sonu vardır

    imdi
    bu böyle nasıl bir bahardır
    bütün sürgünlerin lâhana olarak hesaplandığı
    bütün harfler anlamını yitirmiş
    bütün sokaklar geliş geçişe dardır
    ve acılar bütün etkisini yitirmiş
    gemiler bütün limanların uğraşı

    iii

    dünya bir sunaktır
    sonunda kalemlerin bile sunulduğu
    işte benim kanım ortada
    akmıyor artık

    iv

    sakinim bütün gece boyunca
    başımı değişmeyen düşüme koyunca
    lâleler kızıllaşır menekşeler morlaşır
    sütçü gelmez kapıya vurmaz
    gazeteci de öyle
    bilirim
    dünyanın sonu vardır
12 entry daha
hesabın var mı? giriş yap