6 entry daha
  • selim'in günlüğünden:

    16 şubat

    daha yataktan kalkamadım. güner yüzünden hastalandığımı düşünüyordum bu sabah. bana hasta olduğumu söylemeseydi yatmayacaktım belki de. büyük bir yorgunluk duyuyorum: yılların yorgunluğu. okuyamıyorum, düşünemiyorum.
    dün burhan uğradı; onunla bir mektup gönderdim günseli’ye. merak etmemesi için. burhan’la bir soğukluk var aramızda; ya da ben öyle sanıyorum. gene bir gazeteden ayrılmış, başka bir gazeteye girmek üzere. ona, duygusal, saçma sapan sözler söyledim. hasta olduğum için hoşgördü beni herhalde. sonumun yaklaştığını anladı galiba.
    ben de sonumun yaklaştığını düşünüyorum. yıllarca bekledikten sonra, günlük tutmak gibi sevimsiz bir işe bir önseziyle girişmiş olmalıyım. her zaman kendimi kendime açıklamaktan korkmuşumdur. artık korkacak bir selim kalmadı geriye. tükendi. yalnız kaldığım zaman kendimi kötülemeden edemezdim. yeteri kadar yapamadım bu işi. daha cesaretli olmalıydım. şimdi kötülesem de neye yarayacak?
    bugün annem dayanamadı; ne yazdığımı sordu. ona nasıl anlatsam? bütün hayatımı birlikte geçirdiğim ve beni gerçekten seven bu insana hiçbir şey anlatamamak ne kötü.ondan farklı gelişmeye ne zaman başladım? bu ayrılık nasıl doğdu? hiç anlamıyorum. bir gün baktım, iki yabancı olarak yaşıyoruz aynı evde. aslında kimseye bahsetmedim kendimden. istemiyorum da.
    yatağımın karşısında bir pencere var. odanın duvarları bomboş. nasıl yaşadım on yıl bu evde? bir gün duvara bir resim asmak gelmedi mi içimden? ben ne yaptım? kimse de uyarmadı beni. işte sonunda anlamsız biri oldum. işte sonum geldi. kötü bir resim asarım korkusuyla hiç resim asmadım; kötü yaşarım korkusuyla hiç yaşamadım. bana acımayın. ben kötüyüm; sizlere karşı kötü duygular besledim içimden. beceriksizliğimden uygulayamadım kötü düşüncelerimi. sizleri kıskandım, küçük gördüm, bayağı buldum: bana yapılmasını istemediğim kötülükleri sizlere yapmak istedim. fırsat bulunca da yaptım. dün gece rüyamda biri beni öldürdü. içimin boşaldığını hissettim. ben de ne işkenceler düşünmüşümdür bana kötülük edenler için. beni de öldürmelerini istiyorum artık. çünkü, artık olduğum gibi kalmaya dayanamıyorum. yalnız, beni öldürürseniz kötülüklerim gene gizli kalacak. onları bir sır gibi mezara götüreceğim: gene aldatacağım sizleri. gelin, hep birlikte, önce yaşarken öldürelim beni. aklıma geldiği zaman bile ürperdiğim yaşantılarımı ortaya koyalım: didik didik edelim. ondan sonra ölümün bir anlamı olur benim için. sizin de işinize yarar: benim gibilerden sakınırsınız bundan sonra. hayır işinize yaramaz. ortalıkta dolaşmanızdan, pek zarar görmüş bir durumunuz sezilmiyor. belki de gizli gizli zehirlemişimdir sizleri. gelin, hep birlikte yapalım şu işi: acımasız, soğukkanlı. bu arada ben de bu kuru analize bir renk getirmek için, son günlerimi, “selim işık’ın inhitatı”nı sahneye koyayım. yalnız, bu işi yaparken “sense of humour”u gözden kaybetmeyelim. durmadan sızlanıp durursam, beni yemenin tadı kalmaz. çiğ çiğ yenen bir şeyin, ne bileyim mesela bir deniz böceğinin, tam ağzınıza attığınız sırada bağırdığını düşünün: insanda iştah kalır mı? bu nedenle, becerebildiğim kadar tatlı davranmaya çalışacağım. bu, benim de işime geliyor. neden mi? zamanla anlarsınız, bir başlayalım da.
    bu sabah uyandığım zaman, gecenin sıkıntısı göğsümden kalkmamıştı. demek ölüm bu, diye düşünüyordum. sabahları uyandığıma sevinemiyorum. gecenin sıkıntısı, öğleye kadar sürdüğü için, sabahın verdiği diriliği yaşayamıyorum. öğleden sonra da akşamın hüznü çöküyor.
    bugün kafka’yı okumaya çalıştım. olmadı. birden göğsümde bir tıkanma hissettim. nefes alamadım. elimden kitabı attım. sırtüstü kımıldamadan yattım bir süre. kulaklarım da uğulduyordu.
4 entry daha
hesabın var mı? giriş yap