1193 entry daha
  • her zamanki saçmalıklarına devam ederek (bkz: nedim şener'in ergenekon'dan gözaltına alınması) bugün en azından bana bir hayrı dokundu. evet, bu partinin siyasi söyleminin iletişim ve dilbilim felsefesi düzeyindeki denklemini çözdüğümü düşünüyorum.

    öncelikle (bkz: akp'nin insan hakları ve demokrasi anlayışı/#22266743).

    jacques derrida'nın, john langshaw austin'ın speech acts teorisinin eleştirisi üzerinden yürüttüğü felsefeden yola çıkalım:

    "düşüncem şudur ki speech acts teorisi; içsel olarak en yaratıcı, en titiz, en ilgi çekici (çünkü hatırlatmak isterim ki ilgimi çekiyor) yönleriyle bir hukuk, bir uzlaşma (fr. convention), bir siyasi ahlak, bir "ahlak olarak siyaset" teorisidir. maksat belirtisini bir uzlaşmaya veya kurala bağlamasıyla birlikte, siyasi-ahlaki bir öz söylevin şartlarını (en hakiki kantiyen gelenek içinde, austin de bunu bir nevi kabul ediyor) ortaya koyuyor."

    speech acts teorisinin özüne dönmeyelim, sadece bir söylemin eyleme döneşebilmesi ve hatta eylemin kendisi olması üzerine yürütülmüş bir teori olduğunu hatırlatalım. derrida'nın eleştirisindeki niyet / maksat belirtisinin dilbilim kuramındaki yerine de değinmeyelim, zira plato'dan başlayan ve günümüze dek süregelen, derrida'nın bile "deconstruction" teorisi kapsamında tam olarak sıyrılamadığı bir problem olduğunu hatırlatalım.

    - bir söylemin eyleme dönüştüğünü;
    - siyasi alanda iktidarı yani kamu gücünü ve şiddetini halk adına elinde bulunduranın söyleminin de eyleme dönüşme gücünün yüksek ihtimalini ve hatta gerekliliğini (1);
    - özellikle yargı konusunda akp'nin yürüttüğü politikanın tam anlamınyla siyasi söylem ve medya aracılığıyla savunulan bir yıpratma, yaftalama, cepheleş(tir)me yönetmine dayandığını (2);

    göz önüne alırsak ve bu tespitleri speech acts'in hukuk ve siyasi ahlak teorisi düzeyindeki derrida tanımıyla karşılaştırısak, ortaya şu sonuç çıkıyor:
    ak partinin iletişim stratejisi, savunulan siyasi söylemin tam anlamıyla ahlakı ve kuramsal temelleri ortaya atılmadan eyleme dönüştürülmesine dayanıyor. bu bağlamda uzlaşma zaten mümkün olmayan, "biz ile öteki" arasında bir uçurumun ortasında kalan ulaşılmaz bir kavram olarak sunuluyor. uzlaşmanın olmadığı yerde savunulan söylemin eyleme dönüştürülmesi, söylemin içinde barınan ve kendi kendini - toplum vicdanında sınanmaya gerek duymaksızın - doğrulayan soyut bir meşruiyete dayandırılıyor. nasıl mı?

    derrida'nın speech acts teorisini hukuk teorisi olarak tanımlaması, bizi bu konuda aydınlatabilir. yukarıda yönlendirdiğim entry'de (bkz: #22266743) de belirttiğim gibi akp'nin hukuk konusundaki tavrı, pozitif hukukun yüceltilmesi ve işine gelmedikçe doğal hukukun (bkz: jusnaturalism) kenara atılması stratejisine dayalı. ergenekon süreci ve son olarak nedim şener'in göz altına alınması (3), genel olarak sürecin "bağımsız yargının takdirine" bağlanması, bu stratejinin bir kanıtıdır: nasıl ki değiştirilmesi istenen bir kurum veya kanun hakkında kamuoyu yaratılarak yıpratma operasyonu yürütülüyorsa, bir dava hakkında susmak ve gücü elinde bulunduran merci olarak suskunlukla onamak da bir iletişim şeklidir, bir söylemdir, dolayısıyla speech acts kapsamında "onama"nın "eyleme" dönüştürülmesi ve yasal sürecin kendinden meşru kılınmaya çalışılmasıdır.
    darbecilere karşı yürütüldüğü iddia edilen, bu kapsamda derin devleti ve onun güçlerini tasfiye etmekle yüceltilen bir sürecin, söz konusu derin devletin açıklarını ortaya çıkaran bir kişiyi kapsayacak şekilde genişletilmesi ve kavramları tamamen boğup meşruiyetini dayandırdığı gerçeklere adeta ihanet etmesi, en basit şekliyle bahsettiğimiz doğal hukukun kenara atılması ve kuralların katı bir şekilde, sorgulanmadan ve tek yönde işletilmesinin bir sonucudur.

    kısaca toparlamak gerekirse:
    - hukukun meşruiyet yerine şekli yapısı (pozitivizm) neşredilerek;
    - bu tavır sayesinde kurallar işine geldiği şekilde kullanılarak;
    - sorgulanmamış bu hukuki tavrı meşru gibi gösterip söylem geliştirerek;
    - söylemin ahlaki ve siyasal düzlemde tartışılma imkanını ortadan kaldırarak;
    - bu söylemleri yine sorgulanmamış hukuka dayandırıp eyleme dönüştürerek;
    yürütülen bir siyasettir akp'nin siyaseti. iletişim anlamında derrida'nın "hukuki söylem" olarak gördüğü speech acts'in güzel bir örneğidir. ve bu örnek gitgide götümüze giriyor!

    (bkz: ciddi entry'yi küfürle bitirme eşiği)

    (1) eyleme dönüşmeyen söylemin, akp'nin de bir dönem açık açık yakındığı gibi muktedir olmaya engel olduğunu kanıtlamaya gerek var mı?
    (2) yapısı değiştirilmek istenen herhangi bir yargı kurumu hakkında yasama süreci başlatılmadan medya aracılığıyla işlevsizlik, beceriksizlik, ideolojik bağımlılık eksenli haberlerin çıkması ve söylem ile birlikte gerçekleşecek eylemin, meşruiyeti halk nezdinde sınanmaksızın beyne işlenmesi buna delildir. son örnek, medya organlarının balıklama daldığı "yargıtay'da biriken ve zaman aşımına uğrayan dosyalar" haberleridir.
    (3) kimse yargı kararıdır, hükümeti bağlamaz demesin. yargının işleyişini denetlemek, kollamak ve iyileştirmek yürütmenin görevidir. akp gibi bu konuda yaygara koparan ve yargıyı yürütme denetimine tabi tutmayı açık açık hedef olarak sunan (ki bunun meşruiyetini tartışmıyorum) bir hükümetin, hele ki başbakanı "ben bu davanın savcısıyım" dediyse, en tabii görevidir. demek ki şu ana kadar yürütülen yargı sürecinde karşı çıktıkları veya yanlış buldukları bir şey yok ki, önleyemeseler bile diğer süreçlerin aksine hiç seslerini çıkarıp kamuoyu gözünde bu süreci yıpratmadılar.
6351 entry daha
hesabın var mı? giriş yap