100 entry daha
  • daha 1 sene öncesine dek dünya gözüyle bir konserlerini bile izleyememiş olduğuna hayıflanıp durur ve bu fırsatın yıllar öncesinden kaçmış olduğunu düşünürken o inanılmaz sürprizleri, yani sayılı konserler için geçici "reunion" haberlerinin akabinde hayatını sapıkça tamamen bunlara göre organize edip, an itibariyle dünyanın orasında burasında tam 6 ayrı konserlerini izlemiş (ki, hiçbir müzisyeni bu sayıda izlememişimdir bu yaşıma dek) ve çok kişiye tuhaf gelebilecek kendi çapında bir rekor kırmış biri olarak efsanevi "gy!be canlı performansları" hakkında birkaç laylaylom söz diyesim ve bu entrimi de başucu eserlerimin tepesine oturtasım var...

    - yıllar içinde, dinleyicilerini çaktırmadan pek güzel eğitmişler.. belki de ürkütmüşler.. günün 24 saati kafayı çekenlerin bol olduğu butlins'deki atp konserlerinin arka sıralarındaki bir avuç gürültücü genç güruh haricinde, konserleri başladığında kimsenin çıtı çıkmadı bitene dek.. alkışlarken bile temkinli neredeyse insanlar.. oysa ki, çığlık atası filan geliyor insanın bazan.. sıkıysa at...

    - elemanlar gayet halk adamı, gayet mütevazı, gayet kasıntısız.. çoğunun yüzünü de kimse tanımadığı için konser öncesinden başlayarak rahat rahat ortalıkta fink atıyor, belki birkaç kişiyle laflıyorlar arada..

    - konserlerinde hiçbir şekilde izleyiciyle iletişime geçmiyorlar.. en ufak bir "şunu yapmayın, bunu etmeyin" uyarısı, bir tepki ya da "iyi ki geldiniz, iyi ki varsınız, siz olmasanız biz olmazdık" tarzı laf, tavır, vb. yok.. geliyorlar, ses kontrolünü de yaparak başlayıp, ilk şarkının nerede başladığı anlaşılmayacak şekilde çalıyorlar, gidiyorlar.. bazan çıkışta bi tanesi seyircinin coşkusunu ve alkışlarını görünce biraz da ayıp olmasın niyetiyle sanki, eliyle hafifçe bi selam çakıyorsa çakıyor, o kadar...

    -bu adamlar her sahneye çıktığında aynı şeyi hissettim: sanki mutsuzlar yahu oradayken! tamam, çiçek-böcek-aşk şarkıları yapmıyorlar, dertleri tasaları var ürünlerini verirken de; yarattıkları şeyin öneminin farkında değilmiş gibi görünmeleri bir yana, düpedüz sıkılıyor gibiler çalarken! sırf bizi memnun etmek için toplaşmış, onca meşakkate katlanmışlar gibi filan hissettim, üzüldüm onlar için valla.. oysa ki efrim'e bu geçici birleşmenin kendi istekleriyle mi, sevenlerin baskısıyla mı gerçekleştiğini sorduğumda her ikisinin de etken olduğunu söylemişti...

    - konserlere ya storm, ya moya'yla başlıyorlar gördüğüm kadarıyla.. storm ve world police and friendly fire'ı hele, çalmadıkları akşam olmadı galiba.. bi de, moya, the dead flag blues'un the cowboy'u, east hastings, bbf3 ve 09-15-00 (kısa olanı) beşlisinden 3-4'ünü mutlaka çalıyorlar her seferinde.. zaten 7-8 şarkıyla 2 saat tükendiğinden, geriye de pek bir şey kalmıyor.. benim canıma minnet... de... 6 konserden sadece birinde mi "she dreamt she was a bulldozer" çalınır bre kitapsızlar?!

    - storm zaten ilk göz ağrımdır her zaman ama ne kadar çok sevdiğimi bir kez daha anladım.. düşündüğümden de çok seviyormuşum.. hele o projeksiyonlarda ikide bir kafası karşımıza çıkan kedicikle bütünleştiğinde.. storm kedisi.. fırtınadan önceki sessizcik...

    - world police'in yangın yangın, alev alev projeksiyon görüntüleri tam anlamıyla muhteşem ve şarkıyla anca bu kadar örtüşebilir...

    - seyirci olarak kıçını da yırtsan, asla ve kat'a bis yapmıyorlar.. bunun, zaten o dakkaya kadar 2 saat civarı çalmış olmalarıyla ilgisi olabilir belkim...

    - bir kiliseyi konser mekanı olarak seçmekle hayatlarının en doğru kararlarından birini vermişler.. bizler için de hayatlarımızın en unutulmaz olaylarından birini yaşamayı garantilemişler bilerek ya da bilmeyerek...
    konserin başlamasına 1-2 saat kala sahnenin kurulu olduğu platformda, amfinin hemen yanında kilise görevlisi (rahiptir herhalde, ne bileyim) önünde toplanmış 10-15 kişiye kutsal kitaplarından bir şeyler okurken, kimileri duvardaki resimlerin, heykellerin önünde duasını ederken, öte yanda grup elemanlarından 3-5'inin oturmuş laflıyor olması, o sıra dave bryant'ın da az ötede bir sıraya kulağında kulaklığıyla yayılarak gözlerini kapatıp bir şeyler dinliyor olması ilginç ve hoş ayrıntılardı...

    - konser hatırası olarak satılan bir avuç materyal (tişörtler, anarşik broşürler, kitapçıklar) oldukça enteresan ve kayda değerdi.. üzeri özel gy!be tasarımı olduğu her halinden belli baskılı tişörtlerin organik pamuktan ve çevre dostu bir üretim sürecinin ürünü ve peru malı olduğunu, detayların ne kadar ince düşünüldüğünü belirtmek için eklemem gerek...
    (bkz: http://www.alternativeapparel.com/…nsciousness.aspx)

    - canına yandığımın efrim'i illa kırmızı kaşkolunu takıyor...

    - dave bryant genelde sırtını dinleyiciye dönerek kaptırıyor kendini ortama konser boyu.. konser esnasında ve dışında oldukça depresif görünen bir tip.. haddinden fazla da yakışıklı bir suratı var...

    - sophie dediğin sanki ciddi bir devlet memuru.. grubun toparlayıcısı, onların sapıtmasını engelleyen veya sapıttıklarında ortalığı toparlayan bir anne edasıyla ve her daim hafif kamburuyla çalıyor da çalıyor.. ayıp olacak amma, kılık kıyafet de pek sakil...

    - biri genç, biri yaşlı iki davulcu var.. yaşlıcana olanı sokakta görsen, "gy!be elemanı bu" deseler mümkünatı yok inanılmaz.. sahnede gördüm, hala inanamıyorum...

    - brooklyn masonic temple'daki ilk gecelerinde epey uçmuşlardı.. ne öncesi, ne sonrasında hiç kafalarını bu denli iyi görmedim.. birkaç kez efrim sandalyesinden düşecek sandım öyle bacaklarını ritimle alakasız şekilde sallaya sallaya gitarını çalarken.. şarkı yorumları da bununla alakalı olarak biraz daha farklıydı sanki.. iyiydi yani, iyi...

    - efrim'in yanındaki sandalyede açık duran edevat çantasının kapağının içine yapıştırılmış oğlan çocuğu resmiyle (herhalde oğluşudur), yanına iliştirilmiş ve üzerinde "you are all beautiful" yazan not kağıdı her konserin değişmez aksesuarıydı.. e adam minnacık veleti evde bırakmış, dünyayı dolaşıyor, n'apsın? kolay mı evlat hasreti? özlüyodur sıpayı tabii...

    - mike moya pek babacan, zıpırlıktan uzak, aklı pek bi başında bir tip sanki.. öyle görünüyor yani sahnede...

    - gelelim başımın belası, her seferinde beni tilt eden lakin grubun kurucularından olduğu için saygısızlıkta fazla ileri gidemeyeceğim mauro pezzente'ye.. abi, ben bu kadar lakayt adam görmedim! sahnede seyirciye yüzü tam olarak dönük çalan tek kişi (davulcular hariç tabii) bu pezo.. adam bi de bas çalıyor.. şarkılar ortalama 15-20 dakika olunca adamın mesaisi epeycene azalıyor.. her şarkının her kısmında, hepsi birden çalmıyor elbet.. işi olmayan eleman edepli edepli sırasını beklerken bu efendi çömeliyor yere sonra başlıyor sağı soğu dikizlemeye.. sağ sol derken, seyircinin sağı solu.. sanki biz adama şov yapmaya gitmişiz gibi, ya da beyefendi çay bahçesinde deniz manzarası izliyor gibi.. yanında içecekleri hazır.. arada suyunu içiyor, alkolünü alıyor, terini siliyor, saçını karıştırıyor, kaşınıyor, eline çenesini dayayıp sıkıntılı sıkıntılı sırasını bekliyor, sonra gene bi kaşınıyor, az evvel karıştırdığı saçından bit çıkarmış gibi parmaklarını inceliyor, gene içiyor bir şeyler.. sanırsın o anda çalan müziğin tamamen dışında, sıkıntılı bir şahıs, oraya gitmiş öylecene dinleniyor, iki soluklanıyor.. önüne rakı-kavun koysam, bi güzel çilingir sofra muhabbetine girer.. adam burnunu bile kaşıdı kaç kere yav sahnede! tam böööyle senelerce hayalini kurduğun ortama girmişsin, duygular o müzik esnasında gümbür gümbür, neredeyse gözünden yaş gelecek; bi takılıyor gözün bu pezzente'ye, tamam! tam oracıkta büyü bozuluyor.. iki satır hüzünlenemedik bile yav adam sayesinde dikkatimizin dağılıp durmasından.. bi de adamı zaten uyuz olduğum ticani bi esnaf mehmet var burada, ona benzetmişim zaten; direkt negatif dalıverdim gitti olaya en baştan... aman ki ne aman...

    - sonuçta ne desem de, her biri kutsal gy!be'ın elemanıdır, hepsini ayrı sayarız, severiz ister istemez.. daha şimdiden pezo'yu bile özledim.. iyi ki varlar, iyi ki.. 7. konserimi iple çekiyorum (hazır işin bokunu çıkarmışken ve allah tepemden baksın ki)...
134 entry daha
hesabın var mı? giriş yap