75 entry daha
  • istanbul'da neredeyse herkesin en az sevdiği bu yer ve çevresi benim kendimi en iyi hissettiğim yer oldum olası. çocukken yazları hep istanbul'da geçirirdik. anadolu yakası'nda (erenköy ve üsküdar) durduğumuz için avrupa yakası hep daha çekici gelirdi. anneannem bizi her eminönü'ne götüreceğinde nasıl sevinirdim anlatamam.

    şimdi istanbul üniversitesi'nde okuyorum. hatta artık mezun oluyorum. kendimi şanslı hissediyorum valla eminönü çevresinde yaşadığım ve okuduğum için. çocukluk anılarıma bir de hayatımın en güzel dilimlerinden birinin anılarını ekledim. benim için özel olan yeri daha da büyüdü bu yerin.
    ancak burada okuyan, okumayan çoğu kişi benim eminönü'nü böyle çok sevmemi bir türlü anlamıyor.
    hakkında söylenenleri sıralayım mesela,
    "hehe kıro eminönü'ne dönüyosun yine", "iğrenç kokuyo ya o köprünün olduğu yer, o köprünün adı neydi ya?", "sultanahmet'te gezersin artık hehe taksim varken sen anca zaten git topkapı sarayı'nda otur", "kıro beyazıtlı seniii...taksim kadıköy varken orada gezilir mi be", vs.

    geleneksellikten pek hoşlanmayan kimselerin eminönü tarafını benim gibi sevmesini, anlamasını beklemiyorum. ancak en azından şu konuda beni anlayabilir insanlar bir nebze olsun...
    mecidiyeköy'ün o gürültüsüne katlanmak zorundayken, beşiktaş'ta karşıdan karşıya geçme çabasıyla yollara sığamazken, dar çarşı sokaklarında sıkış tepiş ilerlemeye çalışırken beşiktaş'ın, taksim ve kadıköy'ün eğlencesi güzel olsa bile o gelenekselliği bulamazken oralarda (ki zaten herkesin güzel süper mekan dediği yerler başka şehirlerde de bulunabilir, istanbul için ayırıcı olan şey çarşı, sokak, mekan olacaksa yandık)... istanbul'un çilesi gelmekte aklıma tüm bunlarla. diğer pek çok yer zaten malum... karmaşa, trafik. doğal güzelliklerinin ve boğaz'ın güzelliğinin tadını da zenginler çıkarıyor zaten. boğaz şeridi ve çevresindeki semtler bu açıdan soğuk geliyor bana. "elit" dediğimiz bir kesimin ikamet edip eğlendiği. gözümüz de yok zaten, herkes keyfine baksın.*

    bir istanbul üniversitesi öğrencisi olarak okulumu sevmişim, her gün beyazıt'tan eminönü'ne yürümeyi sevmişim. kimi zaman anneannemle bahsettiğim anılarım canlanmış orada, çocukluktan kalma kokuları almışım gülhane'de babamla gezdiğimiz günlerden, sultanahmet'te... tarihin kokularına karışmış anılarımın kokuları.

    istanbul'un karmaşasından ve yeni yüzünden farklı bu eski, güleryüz... yaşlanmış biraz sadece, hasta gibi, o yüzden de kokuyor, dökülüyor belki. benim için yaşlı bir hasta gibi o açıdan. kim nefret edebilir ki yaşlı bir hastadan. kendi suçu mu öyle olmak... keşke tedavi edilse ya. keşke o yıkık dökük binalara el atılsa süleymaniye'den başlasalar, gitseler eminönü-sirkeci sonra da cağaloğlu'na kadar... pis kokulara ve kırolara mahkum edilmese ya.

    istanbul'da başka hiçbir yerde kendimi sultanahmet'teki, eminönü'ndeki gibi hissetmedim. bostancı bana istanbul gibi gelmiyor mesela, zamanımın en çok geçtiği yerlerden biri istanbul'da. çünkü zaten diğer şehirlerde de olandan pek bir farkı yok. diğer nezih olmayan gecekondudan tapulu eve dönüştürülen yerleşim bölgelerinin olduğu semtlere hiç girmiyorum zaten ne kadar fena olduğuna...

    eminönü'ndeyken isatnbul'da olduğumu hissediyorum ben. şimdi mezun olurken burayla vedalaşıyorum. çünkü istanbul'un içindeki diğer her yer buraya o kadar uzak ki... hüzünlüyüm biraz ve korkuyorum bu eski, tanıdık yüzü bırakırken. diğerleri samimi değiller.
175 entry daha
hesabın var mı? giriş yap