• rygard jr ve arkadaşlarının yaşadığı, ankara-anıttepe'de geçen macera.

    şöyle ki;

    << ...

    herşey 1989 yılının sona erip, 1990a girilen o soğuk kış günlerinde başlamıştı. bir kaç ay önce ghostbusters 2 adlı film gelmişti sinemalara ve içinde bulunduğumuz kuşağı beraberindeki heyecan ile adeta kasıp kavurmuştu. 14üne gimeye hazırlanan biz genç dimağlar, ghostbusters oyuncakları, action figüre'leri, sonrasında ghostbusters kostümleri derken, hayalet avlamanın çekiciliğiyle çoktan sarmalanmıştık artık.çok geçmeden de ilk meyvelerini vermeye başladı çocuksu heveslerimiz.. ah hiç birimiz bilemezdik ki böylesi dehşetlerle yüzleşeceğimizi...

    önceleri basit bir oyun olarak taşınımıştı hayalet avcıları okul bahçelerine... okulun önünde büyük çocuklar futbol oynarken, ben ve arkadaşlarım özgür'le deniz (hatta zaman zaman doruk ve salakaptalidiyot şükrü) arka bahçede hayaletleri, mumyaları avlar olmuştuk.

    oyunlar zamanla daha çok yer tutmaya başladı benim ve diğer akıllı bıdıkların hayatında. mekanik aygıt fikirleri ortaya çıkmaya başladı yavaş yavaş. ilk önce bir bisiklete monte edilmiş ışıklar, sarımsak atan sapanlar. ardından hayalet avlama düzenekleri ve hatta kar araçları projeleri, 4 kişilik deniz bisikletlerinin karaya uyarlanmış halleri, ev yapımı tankların projeleri kapladı kareli okul defterlerimizin sayfalarını...

    zaman durdurulamaz akşının içinde kendini tükettikçe, hevesimiz ters orantılı şekilde artıyordu. bir kaç başarısız deneme ve test sonrası yeterli tecrübeyi kazandığımıza inanarak, sıvadık kolları..

    ilk iş bisikletleri birbirine bağlayıp, alt taraflarını kalaslar ile destekleyerek echto 2 adını verdiğimiz aracı yaratmak oldu(ki bu araç bundan yıllar sonra, mahalle savaşlarında kullanılacak olan mahallejager maus mkii a1 yapılmasına neden olacaktı). bisikletlerin gidonları, çamaşır ipleri ve makara yardımı ile bir çark etrafında eş zamanlı bir yönlendirme mekanizması oluşturuyor, zemin kalasının üzerindeki ilkel direksiyon sistemine bağlanarak rahatca yönetilebiliyordu. birer küçük mekanik ustası olarak, elbette ki plakasını unutmamıştık hayaletsavar aracımızın. echto 2 ! gerçi plaka suluboya ile yazılmıştı ve bu yüzden yağmurda aracı dışarı çıkaramazdık dışarı. ama olsundu.

    araç hazırdı ve sıra hayalet silahlarımıza gelmişti. yaşıtlarım arasında beni öne çıkaran engin hayalet bilgim sayesinde(!) yaptığımız silahlar gayet basit, ancak yaratıcı ve etkili idi. hemen koyulduk çalışmaya. ilk olarak annelerimizin parfümlerinden ciddi miktarlarda araklamalar ile, yaklaşık 5 litrelik, biraz sulandırılmış bir güzel koku karışımı elde etmiştik.

    "bu en etkili silahımız olacak! çünkü güzel şeyleri sevmezler ve kaçarlar." diye açıkladım özgür ve deniz'e gururlu bir ses tonuyla.

    "oolum nerden biliyosun kaç kez hayalet gördün?" diye sordu deniz saf saf.

    "ya seretmedinmi gostbastırsı be sen.. orda da mutluluk sıvısı püskürtüolardı ya?" diye cevap verdim biraz sinirlenerek.

    "ama o anti plazma sıvısı bunun gibi parfüm diil ki?" diye malak malak konuştu özgür.

    "hahahah ! sen öle san. olum asıl amaç hayaletleri güzel kokutmak, güzel şeylerden korkar onnar. güzewl kokunca da korkar ve kaçarlar. kaççaklar bak valla.." diyerek bu manasız karşı çıkışları da etkisiz hale getirmiştim.
    .

    ikinci silahımız ise harçlıklarımızla aldığımız bol miktarda sarımsağın suya rendelenmesi ile oluşmuş water of ghost slayer idi. vampirler üzerinde etkili ise kesinlikle her ölüyü de tekrar öldürebilirdi sarımsak çünkü. derhal sıkılabilitesi olan ve halk arasında fıs fıs tabir edilen şişeciklere bu kutsanmış sıvıyı koyup ucuna eklenen bir bahçe hotumu kesiti ve hortumun ucuna bantlanmış sandalye ayağı ile hem orta menzilli, hem de kolay nişan alınabilen silahımızı yaptık..

    tabii ki tahta kazıklarımız da vardı; olur da bir vampir ile karşılaşırız diye...

    en önemli, en etkin ve en değerli silahımız ise kutsal bir artifactdi; kutsanmış beyzbol sopası.. evde bulmuş olduğum eski, latince, gizemli bir yazının, kuzenimin beyzbol sopasına kazınması ile oluşmuştu(ki yıllar sonra bu gizemli yazının yunan dili edebiyatı ders notları olduğunu öğrenecektim) ve bizzat tarafımdan kullanılacaktı bu enchanted silah..

    ancak bir gerece daha ihtiyacımız vardı. evet belki ektoplazma hapseden, radyoaktif tepkimeler oluşturabilen karşı madde parçacıkları prensipleirne göre çalışacak bir tuzak ünitesi yapamıyorduk şu anda, ancak bu bizi durdurabilir miydi? tabii ki hayır !

    hemen koyulduk kendi hayalet hapsetme ve toplama ünitemizi yapmaya(hahatopün); önce eivmizin biricik elektrik süpürgesini bir mühendis edasıyla açmış ve modifiye etmeye çalışmıştım. beklendiği üzere elektrik süpürgesi bozuldu ve işe yaramaz hale geldi. annemden işitilen azarlar ve bir haftalık ev hapsinden sonra, bu kez roventa marka olan özgür'ün temin ettiği elektrik süpürgesini kullanmaya karar verdik. daha önceki denememizden akıllanmıştık. bu kez tek eklenti ikinci bir torbaydı elektrik süpürgesine. bu ikinci hayalet torbası water of ghost slayer ile kaplandığı için, hayaletin kaçması imkansızdı.

    evet plazma hapsedici, adamant kaplama depolama ünitelerimiz yoktu ama hahatopünümüz vardı artık !

    her an hazır kıta bekliyorduk ancak hassas bir konu daha vardı; "ekibimize konacak bir isim". kesinlikle filmdeki amatörler ile (!) karıştırılmamamizi sağlayacak ve farkımızı ortaya koyacak bir isim olmalıydı. doruk'un ghost busters 2, true ghost busters gibi kötü fikirlerini es geçtik ve o yüce isim aklımıza gelmekte gecikmedi... ghost bastırırs...

    tek bir sorun kalmıştı, o da avlanacak hayalet bulmak. günler haftaları, haftalarda ayları kovaladı ancak hiç bir hayalet ihbarı gelmiyordu. ve nihayet 3 aydan sonra beklediğimiz gün geldi çattı.

    heyecanla bizim evin ön bahçesine girdi doruk;"olum şükrülerin bodrumunda hayalet varmış".

    "yok o yalancı piç atıyordur."dedim. bu iki öğretmen çocuğunun işin içinde olduğu hiç bir şeye körlemesine inanamazdım ancak fark ettirmesemde damarlarımda bir heyecan dalgası dolaşmıştı o an.

    özgür benden daha temkinsiz davranıyordu; "ağbi gidip bir bakalım belki gerçekten vardır..hadi lan?"

    "ya yoksa boşuna uraşırız ya.." diye cılız bir itirazda bulundum.

    "yoksa da şükrü'yü döveriz bi güzel, ders olur ite." diyerek şüphelerimi gidermeye çalıştı özgür.

    doruk'un, biz şükrü'yü dövmekten bahsedince rahatsızca kıpırdanması gözümüzden kaçmamıştı. ancak o an için fazla önemli bulmadık ve üzerinde durmadık. bilemezdik ki bu eşşoğleşşek öğretmen çocuklarının arasında karanlık bir kardeşlik bağı olduğunu... >>
11 entry daha
hesabın var mı? giriş yap