246 entry daha
  • "aklıma şu soru geliyor; hamlet'in kişiliğini ve karakterini resmederken shakespeare esas olarak neyi anlatmak istiyordu ?

    hamlet, esasen hamlet'in kendini içinde bulduğu korkunç ikilemle ilgilidir; bir savunma mekanizması olarak içinde oluşan çözülme yüzünden de bu ikilemden çıkamamaktadır. hamlet rolünü göz önünde bulundurarak oynayan bir aktörü izlemek hoş olurdu. bu aktör ünlü tiradın ilk dizesini özel bir biçimde söylerdi: "olmak ya da olmamak..." derinliği ölçülemeyen bir şeyin en dibine ulaşmaya çalışırcasına "olmak, ... ya da ..." der ve burada biraz dururdu, çünkü hamlet karakteri aslında alternatifi bilmez. en sonunda da biraz bayağı sayılabilecek alternatifi dile getirirdi; "... ya da olmamak"; sonra da onu herhangi bir yere götüremeyecek olan yolculuğuna çıkardı.

    acep hangisi, nefsine destur deyip karayazının
    oklarını, güllelerini sineye çekmek mi, yoksa
    bu belâ deryasına karşı isyan etmek mi
    yaraşır insan olana ?
    (3. perde 1. sahne)

    hamlet burada sado mazoşist alternatife geçmiş ve başladığı temayı bir yana bırakmıştır. oyunun devamı sorunun uzun uzadıya işlenmesinden ibarettir. şunu kastediyorum: hamlet bu evrede "olmak" düşüncesine bir alternatif ararken betimlenir. kişiliğinde babasının ölümüne kadar, zengin kişiliğinin değişik yönleri olarak bir arada, uyum içinde yaşamış olan eril ve dişil öğeleri arasında ortaya çıkan çözülmeyi ifade etmenin bir yolunu aramaktadır. evet farkındayım, sanki bir sahne karakterinden değil de bir kişiden söz ediyormuş gibi yazıyorum ister istemez.

    bence bunun zor bir tirad olmasının nedeni, hamlet'in kendisinin içinde bulunduğu ikilemden çıkmasını sağlayacak ipucuna sahip olmamasıdır, çünkü bu ipucu hamlet'in durumunun değişmesinde yatmaktadır. shakespeare bu ipucuna sahipti, ama hamlet shakespeare'in oyununu seyredemezdi.

    oyuna bu açıdan bakılırsa, hamlet'in ophelia'ya olan tutumundaki değişiklik ve ona karşı acımasızlığı şöyle yorumlanabilir: hamlet artık bölünmüş ve ophelia'ya devredilmiş olan kendi dişil öğesini insafsızca reddetmektedir; bu arada istemediği eril öğesi bütün kişiliğini işgal etmeye başlamıştır. ophelia'ya karşı acımasızlığı, kewndi bölünmüş dişil öğesini terk etme konusundaki isteksizliğini gösteriyor olabilir.

    o halde hamlet'e içinde bulunduğu ikilemin doğasını gösterebilecek olan tek şey (eğer okuyabilse ya da sahnede izleyebilseydi) oyunun kendisiydi. oyun içindeki oyun bunu yapmayı başaramadı; bence bu oyunu hamlet, trajedinin meydan okuduğu eril öğesini (ki trajedi de bu eril öğeyle iç içe dokunmuştur) hayata geçirmek amacıyla sahnelenmişti.

    shakespeare'in kendisinde de görülen bu ikilemin sonelerinin içeriğinin ardındaki sorunu oluşturduğu söylenebilir. ama bunu söylemek, sonelerinin esas özelliğini, yani şiiri görmezden gelmek, hatta şiire hakaret etmek demek olur. gerçekten de profesör l.c. knights'ın (1946) ısrarla üzerinde durduğu gibi, oyun kişileri sanki tarihte gerçekten yaşamış kişilermiş gibi ele alındığında oyunlardaki şiir kolayca unutulabilmektedir"

    'playing and reality' d.w. winnicott 1971 (çeviri: tuncay birkan)
997 entry daha
hesabın var mı? giriş yap