567 entry daha
  • 1981 yılının bir bahar günü, taşrada doğmuş olsa da, müzik, daha doğrusu estetik konusunda kendini oldukça geliştirmiş bir genç adam olan babam, fatih karagümrük'teki evimize devasa bir koli ve benim boyumdaki iki hoparlör ile geldi. kutunun içinden çıkan fischer marka müzk seti ve devasa iki hoparlörler, 20 metrekarelik salonumuza dönemin en güzel amp-fi'lerinden birini oluşturmak üzere kuruldu. yaşamımın ilk 14 yılında muhteşem bir baba-oğul ilişkisi kurmuş oldğum ama sonrasındaki 14 yılda, belki de her ikimize de terapi gerektirmiş olduğunu kabul etmemiz gereken, karmaşık bir kişi olan babam, bu müzk setinden azami istifade etmek üzere, bir dolu plağı da aynı gün beraberinde getirmişti.

    plaklar arasında, muhtemelen annemin zevkine hitap eden ercan turgut'tan tut, dönemin enstrumantal batı pop örneklerine, sadece sesi değil iri ve renkli gözleriyle de dikkat çeken yeşim''in adını şimdi hatırlayamadığım popüler albümünden, mozart'ın 'eine kleine nachtmusik'ine kadar çok çeşitli 33'lükler bulunuyordu. (o zamanlar büyük plaklara 33'lük, küçüklere 45'lik derdik. cd'nin adı daha yeni duyulmuş, dvd'nin keşfine ise 8 yıl vardı.)

    bu plaklardan bir tanesi, babamın pek ilgisini çekmişti, öyle olmasaydı, her akşam eve girdiği 18:05'te ilk işi o plağı yerleştirip iğneyi dönen plağın üzerine koymak, sonra koltuğun birine oturup hiçbirşey yapmadan onu dinlemek olmazdı. bunu farkettiğim andan itibaren, o plağı pikaba yerleştirip iğneyi üzerine bırakma işini üstüme vazife edindim. artık babam apartmanın merdivenlerini çıkarken, helikopter ve makineli tüfek sesleri duyuluyor, babam koltuğuna oturduğunda ise, o kıyamet geçmiş, sakin bir adamın merhamet isteyen sesi duyuluyordu. darbe sonrası çocukları (biz), neler olup bittiğinin farklında değildi, her nasılsa kontrolden kaçan bazı filmler, dergiler, kitaplar henüz anlayacağımız yaşta olmadığımızdan ulaşılmaz, ulasilir olurlarsa da anlaşılmazdı. sonu ov ya da of'la biten yazarların kitapları tek tek evler gezilerek toplatılmış, gazeteler kapatılmıştı. her nasılsa alan parker'ın the wall'ı emek sinemasında gösterime girmiş (yamulmuyorsam yalnızca 1 hafta kalmıştı), babam da beni o filme götürmüştü. işte pink floyd hayatıma böyle girmişti.

    sonra genç olduklarına inandığım o adamların söylediklerini, o hiç anlamadığım dilde ezberledim, sonra ne dediklerini öğrendim, sonra tüm hikayelerini ve müzikal yolculuklarını belledim.

    babama bana hayat vermesi ve yaptığı diğer herşey için müteşekkirim. ama beni bir 'floydian' yaptığı için ne kadar minnettar olsam azdır.

    (bkz: #25541678)
1081 entry daha
hesabın var mı? giriş yap