9465 entry daha
  • kate bush'un and so is love şarkısını her dinlediğimde hatırladığım hikayenin ana teması.

    hikaye de aşağı yukarı şöyle :

    kızla oğlan birbirlerini gördüklerinde, kız 13, oğlan 14 yaşındadır.
    kız çok çok çok...ama çok güzeldir,
    oğlanın onu ilk gördüğünde olduğu yere çakılacağı kadar...

    ama aşk böyledir işte,
    onu başkasından farklı görmektir.

    kızın ailesi o kasabaya yeni taşınmış,
    oğlansa her yaz okullar kapanınca 3 ayını orada geçirmektedir.
    bu erken yaz aşkının fonunda yazlık bir beldenin uzun kumsalı bulunur, ılık bir rüzgarın kıyıya attığı dalgaların vurduğu.

    aşk böyledir işte,
    o pek de güzel olmayan yerlere, sırf onun yürüdüğü yerler oldukları için aşık olmaktır.

    oğlan zorlukla bir yolunu bulur, tanışmayı başarır,
    uzun sürmez, aşık olurlar.
    her gün sabahın erken bir saatinde gidip o sahilde kızı bekler,
    onun köşede göründüğü an kalbi focault sarkaci gibi çarpar.

    ama aşk böyledir işte,
    sevinci de üzüntüsü de insana yaşadığını hissettirir.

    günler böyle su gibi geçer,
    gündüz ve gece birbirine karışır,
    birbirlerini düşünerek yatar, aynı şekilde kalkarlar,
    bazen gece karanlığında bir kafeye yürürken,
    elleri birleşir,
    o anlar tarihe kaydedilen anlardır,
    ve evleneceklerini düşünürler.

    aşk böyledir işte,
    hayatını ona bir an önce vermeyi delice istemektir.

    yaz biter,
    oğlan büyük şehrin yollarına düşer,
    kız orada kalır,
    mektuplar gider gelir,
    uzun, çok uzun mektuplar.
    her şeyi anlatırlar birbirlerine,
    ne yediklerinden o gün kaldırımda biriken suya kadar.
    ara sıra kaçak telefonlaşırlar, şehirler arası telefonlaşmanın pek pahalı
    ve ailelerce hoş karşılanmadığı günlerde.

    ama aşk böyledir işte,
    onun sesini kısa bir lahzada duyabilmenin bedeli istediği kadar yüksek olabilir.

    sonra günler geçmeye devam eder,
    hayat sürer, araya mevsimler girer.
    oğlan kızı, kız oğlanı akıldan çıkarmasa da,
    hayatları başka şehirlerde, başka kulvarlarda sürer,

    ama aşk böyledir,
    genç yüreklerde çabuk küllenir ve çabuk alevlenir.

    bir sonraki yaz oğlan gene gider o kasabaya,
    kız yine ordadır,
    ve onu görünce yine dizleri titrer,
    değişen saçlarına,
    daha önce görmediği kıyafetlerine bakar,
    birbirlerine çekilirler adeta,
    susmadan günlerce konuşurlar,
    sanki yeniden tanışır, yeniden aşık olurlar birbirlerine.

    ama aşk böyledir işte,
    gençlik iksirinden kocaman bir yudum almaktır.

    birbirlerine o güçle çekilirlerken,
    mevsimler, yıllar geçer,
    büyürler, büyürlerken değişirler,
    ve her değişen hallerine bir daha aşık olurlar.
    lakin hayat ilerledikçe,
    yollar belirginleşir,
    hayatın kulvarları daha belirgin çizilir.
    artık üniversitelerin yolları tutulacak yaşa gelinir.
    araya yollar girer,
    özlemler girer,
    artık görüşmek çok zordur.
    ve oğlana zor gelir kızın yanında olmaması, onu görememek.

    ama aşk böyledir işte,
    kendini eksik hissetmek,
    yaptığın her güzel şeyi onunla paylaşmayı istemek, o olmayınca daha az güzel hissetmektir.

    kıza kendi yaşadığı şehre gelmesini istediğini söyler,
    kız çok başarılıdır,
    istediği okula geçecek kadar iyidir,
    isterse oğlanın yaşadığı şehrin en iyi üniversitesine geçecek durumdadır.
    kız tamam der,
    ama ailesiyle ettiği kavgalar sonuç vermez,
    aile düzenin ve memnun oldukları eğitimin kesilmesini istemez,
    kız çaresiz döner,
    küserler,
    herşey bitmiştir.
    oğlan intihar etmeyi düşünür,
    kız günlerce yurttaki odasındaki yatağından çıkamaz.

    ama aşk böyledir işte,
    onu göremediğin hayatı yaşamanın, günün doğmasının, ağaçların çiçek açmasının önemi yoktur.

    aylarca konuşmazlar.
    bir sonraki yaz, yine o tanıştıkları kasabada buluşurlar bir kafede.
    oğlan onu ilk gördüğünde, nefesinin kesildiğini hisseder.
    kızın kızarmış gözlerindense yaşlar inmek üzeredir.
    çok konuşmazlar.
    hatta nedeyse hiç konuşmazlar.

    ama aşk böyledir,
    bazen dilin tutulur, boğazındaki o yumru darağacındaki bir kement gibi yapışır.

    ayrılır,
    şehirlerine döner.
    birbirlerini düşünürler elbette
    ama artık hayatları yol ayrımındadır.
    oğlan bu ülkeden gitmeyi ister,
    eğitimi, çevresi, arkadaşları ona bunu söyletir,
    ufku başka yerlerdedir,
    kız ise öğretmen olmayı, istediğinde ailesine ulaşacağı bir yerde bulunmayı düşler hep.

    ama aşk böyledir işte,
    ayan beyan olanı gizler ve ancak duvara çarptığında anlaşılır gerçekler.

    artık üniversitelerinin de son sınıfına geçmişlerdir,
    o yaz yine buluşurlar rüzgarlı bir gecede,
    bir barın çatısında.
    sadece ikisi vardır o serin ve yıldız yağmuru altındaki apaçık gecede gece.
    kız evleneceğini söyler,
    kasabanın lisesinde okurken,
    okul müdürünün oğlu aşıktır kendisine,
    bütün kasaba bilir zaten bu ümitsiz aşkı.
    çocuk okulu bitirir, askeri akademiye gider,
    ama aşkı bir yere gitmez, kızı hiç unutmaz.
    ama kızın oğlana aşkını bildiğinden,
    hiç açılmaz kıza.
    şimdi evlenme teklif etmiştir,
    o iyi birisidir ve iyi bir baba olacağı kesindir.
    ve oğlanın nereye yelken açacağı bilinmez.
    kesin olan kızın onu takip edemeyeceğidir.
    ve kızın oğlandan kurtulmasının tek yolu budur,
    kız yoksa oğlanın aşkıyla bedbaht bir hayat yaşayacağını söyler.
    ve evleneceği adama da açıkça söylemiştir,
    onu oğlanı sevdiği gibi sevemeyeceğini.

    aşk böyledir işte,
    akıl tutulur, düşünceler kayar, hayat çekilir altından ve pişman olunacak hataları yaptırabilir.

    oğlan şaşalar,
    içinde bir şeyler hareketlenir,
    ama söyleyeceği bir şey yoktur.
    öylece ayrılırlar.
    sonra haber gelir kız evlenmiştir, mutludur.
    öğretmen olmuştur,
    akademiyi bitirmiş olan eşiyle o tanıştıkları kasabaya yakın bir başka kasabada yaşamaktadır.
    böylece geçer yıllar.
    sonra oğlan da evlenir,
    kızı mutlu bir anı olarak hatıralarının arasına usulca bırakır.

    aşk böyledir,
    bakımsız ve besinsiz kalınca, vazgeçilmezliği de yiter, unutulur.

    ve sonra oğlan gider buralardan,
    uzaklara,
    durmaz,
    daha da uzaklara,
    dünyanın öbür ucundaki fenere götürür yollar onu.
    çok zaman sonra
    yıllardan sonra,
    ziyarete geldiği günlerden bir gün,
    soğuk bir kış akşamı anne babalarıyla yemeğe oturmadan hemen önce,
    artık herkeste olan cep telefonu çalar,
    bir kadın sesi adını söyler, 'sen misin?' der,
    benim dediğinde,
    ağlamaya başlar,
    hıçkırıkların ardı arkası kesilmez.
    kadın konuşamaz,
    kelimeler ağzından çıkamaz,
    kimi zaman sadece içten ağladığından sesi de duyulmaz,
    oğlan kim olduğunu anlar,
    ne diyeceğini bilemez
    ve fakat bekler şaşkınca,
    çünkü kız evlidir ve kısa bir süre önce hamile olduğu haberi de,
    artık pek görülemeyen bir eski arkadaştan yayılmıştır.
    kız 'seni görebilir miyim ?' der,
    oğlan bir masadaki eşine bakar,
    bir telefondaki sesin sahibini aklından geçirir,
    yüreği titrer ama arka arkaya bahaneler sıralayarak onu görmeyi çok istese de imkansız olduğunu,
    zaten ülkeyi kısa sürede terk edeceğini söyler.
    kızın tüm ısrarları,
    ben 'oraya gelirim, yarım saat olsun görmeliyim' diye yalvarmaları sonuç vermez,
    telefonu kapatırlar sessizce.
    oğlan kızı düşünür hep ondan sonraki günlerde,
    eşine durumu anlatır hatta,
    eşi 'keşke görseydin' der, 'belli ki zor günler geçiriyor'.
    ama doğru gelmemiştir bu oğlana.
    sanki onu görmekten korkmaktadır.

    ama aşk böyledir işte,
    küllendiğini sandığın ateşin har alması çok kolaydır, kalbine laf dinletemeyceğini derinden bilir insan.

    sonra döner oğlan yaşadığı uzak memlekete,
    aradan yine yıllar geçer
    ve oğlanın evliliği yürümez, yollar ayrılır,
    sonra bir gün yine telefonu çalar,
    türkiye'den bir telefondur,
    açınca kızın sesini hemen tanır,
    sarhoştur kız düpedüz,
    oysa eskiden içki içemediğini gün gibi hatırlar.
    'nasılsın' der kayan ağzıyla,
    ve anlatır hikayesini,
    evliliği düşündüğü gibi gitmemiştir,
    çocuğu tehlikeli şekilde geç bir zamanda aldırmış,
    hemen boşanma işlemlerine başlamış,
    ondan, o kasabadan, ailesinden, herkesten kaçmak için
    uzak şehirlerde öğretmenlik yapmak üzere yollara vurmuştur kendini.
    oysa oğlan bunları bilmemektedir o ilk telefon konuşmasında.
    kızsa ağlamaktan ve sarsıntıdan anlatamamıştır bile.
    oğlan bir yandan da olası geçmişleri düşünür,
    kız hikayesini anlatır,
    aklında hep o vardır,
    ama öfkelidir de oğlana.
    bağırır çağırır,
    bir misafirhanenin küçük odasında,
    bir valize sığan eşyalarıyla şişelerce şarap içerken.
    oğlan da anlatır hikayesini,
    ters giden işleri,
    sırdaş olurlar yeniden aşık olurlarken.

    aşk böyledir işte,
    zaman ve mekan anlamsızlaşır, ona bir telefonun ucunda da aşık eder insanı.

    aylarca telefonlaşırlar,
    birbirlerini tekrar keşfeder,
    birbirlerine yine kur yaparlar eski günler gibi.
    artık çocuk değillerdir
    ve o zamanlar akıllarından geçmeyen şeyleri de paylaşırlar birbirleriyle telefonda da olsa.
    yine mektup yazarlar uzun uzun,
    oğlan ona yazarken titreyen ellerini görsün diye kurşun kalem kullanır yine.

    aşk böyledir işte,
    onun bir anlık keyfi için emek vermek mutlu eder insanı.

    sonra oğlan kıza sürpriz yapmak için gitmeyi planlar oraya.
    bilet almadan ağzını aramak için arar kızı
    ama ulaşamaz.
    bekler kızın aramasını.
    ama ses çıkmaz.
    bir kaç gün sonra tekrar dener,
    yine yanıt alamaz.
    sonra delirmiş gibi aramaya başlar,
    mesajlar yağdırır önce şevkatli,
    sonra öfkeli.

    aşk böyledir işte,
    kolayca kaybettirir kontrolü ve ulaştırır duyguların dizginlenemediği noktaya hemence insanı.

    ve telefonlar kapanır bir süre sonra.
    oğlanın tek bildiği,
    çalıştığı şehir ve o şehirdeki dershanedir.
    dershaneyi arar, bu tür bilgileri veremeyeceklerini söylerler.
    çıldırır,
    eski tanıdıkları arar yıllardır aramadığı kızı o zamanlardan tanıyan,
    o kasabadan bildiklerine ulaşır,
    ama kimse birşey bilmez.
    önce ülkeye gider kimseye söylemeden,
    sonra araba kiralar ve o dershaneye.
    kavga eder dershanenin görevlileriyle,
    itiş kakışta bir dayak yer,
    tek öğrenebildiği dershaneden ayrıldığı tarihtir.
    çaresiz döner uzak memlekete,
    işten atılmak üzeredir yoksa.

    ama aşk böyledir işte,
    ona ulaşmak için feda edilecekler bazen bir krallık bazen bir hayat olabilir.

    yıllar yine geçer,
    oğlanın artık kırılmaya alışık kalbi onarılır,
    ama birgün facebook denen bir sitede onu kucağındaki kızyla mutlu görünce burulur içi,
    baka kalır önce fotoğrafa,
    sonra kendi yalnızlığı şerefine bir kadeh daha koyar,
    kızın kucağındaki bebeğin kendi kızı olduğunu hayal ederek sızar.

    aşk böyledir işte,
    hiç mutlu olunmayan derin bir sahoşluktur.
16219 entry daha
hesabın var mı? giriş yap