3 entry daha
  • geçen gece başıma gelen olay.
    serin bir kış akşamıydı. hava puslu, çimenlerin üzerindeki solmuş yapraklardaki çiğ taneleri donmuştu. çiğ taneleri zaten donmuş su olduğundan bu çok normaldi. bu bize hava sıcaklığının sıfırın altında olduğunu gösteriyordu. her şey çalışmaya ara vermeye karar vermemle başladı. evin için karanlıktı. başta da yazdığım üzere akşam vakti olduğundan bu son derece normaldi. ışığın düğmesine bastım ve oda ne? yandı! volta'nın, tesla'nın, edison'un, faraday'ın, isimleri aklıma gelmeyen diğer büyük dehaların ve başkent elektrik idaresinin ortak mucizesi. bu sırada dudaklarımın kurumasından susadığımı anladım. zaten bi gariplik olduğunu sezmiştim. ardından su içmek için mutfağa doğru, birkaç saniyelik uzuun bir yolculuğa çıktım. dolabı açtım kendime bir adet cam bardak aldım. kumun birtakım kimyasallarla birlikte eritilmiş halinin bu şekle gelebileceğini düşünen insana teşekkür ettikten sonra su sebilinin mavi renkli musluğuna dayadım. mavi renk soğuk demekti, cihaz normal olduğundan soğuk su verdi. içtim. ardından hafiften acıktığımı hissetmemle birlikte esas olaylar başladı. öncelikle buzdolabını açtım, uzuun uzun baktım ve kapattım. bu hareketi çok sık yapardım. yine yaptım. gecenin o saatinde yemek yemenin zararlı olduğu sonucuna vardım. sonra abur cubur dolabını açtım ve karşımda duruyordu. aman tanrım, gözlerime inanamıyordum. karşımda nur içinde püskevitinin üstüne oturmuş bana bakan beyaz renkli bir cin duruyordu. o an yaşadığım duygular tarif edilemezdi. bir kurtarıcı, bir yardımcı, bir asistandı o. çekinerek elimi dolaba uzattım ve onu elime aldım. o küçük cin artık benim avuçlarımda duruyor ve benim ruhuma ve kanıma karışmayı bekliyordu. kim bilir onun bana kattıklarıyla neler neler yapacaktım. usulca ters çevirdim. daha önceden aşina olduğum için hiç elimle veya dişimle uğraşmadan doğrudan sivri uçlu bir bıçağı o steril fanusuna saplayıverdim. pfsfhf diye bir sesle oracıkta son nefesini verdi. ancak ben onu öldürmemiş onu özgürlüğüne kavuşturmuştum. o küçücük havasız dünyasından uzun bir yolculuğa çıkarmıştım. yavaşça elime aldım, cin'i. ters çevirdim. bana ye beni, ısır beni, sev beni, sindir beni, senin olmak istiyorum, sadece seninim bebeğim diye bağırdığını duyabiliyordum. ona son bir kez baktıktan sonra, dişlerimi tam ortasına denk getirmeye gayret ederek ağzıma yerleştirdim ve birbirine değdiğini hissedinceye dek dişlerimi sıktım. önce kaçmaya çalıştı, ezildi büküldü ancak kaçamayacağını oda anlamıştı. teslim olarak son nefesini verdi ve ikiye bölünerek bir kısmı ağzımın içine bir kısmı elime düştü. çiğniyordum. oda bunu biliyordu. zevk alıyor gibiydi. kısa bir süre sonra diğer yarısıda kendisine kavuşacak, uzun ve karanlık bir yolculuğa çıkacaktı. öyle de oldu. şuan kendisi yer altında bir yerlerde, kendisini ne gören var, ne bilen. böyle de bir anımdır.
141 entry daha
hesabın var mı? giriş yap