4 entry daha
  • "hâtır, insanın derûnuna lâyıh olup cevelân eden şeye denir." mütercim asım böyle tanımlıyor hatırı. yani, hatır, insanın iç dünyasında açığa çıkıyor (lâyıh) ve sonrasında da dolaşmaya (cevelân) başlıyor. sanki iç dünyanın flanörü / flanözü gibi hatır.

    bu açıdan düşünüldüğünde birisinin bende hatırı olması ne demek? o kişiyi, derunuma almışım, daha doğrusu onunla ilişkimin içerisinde, aramızdaki şeyle bağlantılı olarak, o kişi derûnumda açığa çıkmış, aşikar olmuş ve sonrasında bitiverdiği bu derûnda dolaşmaya başlamış. asım'a göre hatırın, rey (görüş), fikir, tedbir, vesvese, his gibi türleri var. bir başka deyişle, bizde hatırı olan kişiler bu formlarda iç dünyamızda dolaşabiliyorlar. dolayısıyla bende hatırı olan kişiye dair görüşlerim, fikirlerim, hislerim var, onun yaşadığını, anlattığını olduğu gibi algılamaya, onu dinlemeye özen gösteriyorum ama aynı zamanda tedbirliyim, yalnızca bana sunulanı değil onun önünü arkasını da düşünüyorum, onun için durum bundan mı ibarettir, bunun ötesi var mıdır diye gönlümü, zihnimi işletiyorum; onunla ilgili vesveselerim de var, ondan ses çıkmadığında acaba başına bir şey mi geldi diye, benim böyle yapıyor oluşumu o da böyle anlar mı diye, böyle yapışının ardındaki neden bu mu diye vesveseleniyorum. görüldüğü gibi birisinde hatırın mı var derdin var. kişi, hatırlısına hayatı zehir edebiliyor. ilgisiyle hatırlısını boğabiliyor. bence ne zamanki bakışımsız, asimetrik bir hatır ilişkisi var, orada bu tehlike doğuyor. iki kişinin birbirinde hatırı olduğunda, o hatır ilişkisi nihayetinde vesveseden çok tevekküle yakın bir ilişkide dengesini buluyor. kişi, diğerini değerlendirirken tek değişkenin kendi vesveseleri olmadığı bir şekilde konumlanabiliyor. hatırlı ilişkiye dünyanın bin bir hâli şenlikle girebliyor. ancak ne zaman ki bakışımsız bir hatır ilişkisi söz konusu; orada endişe, kaderi denetleme arzusuna ve bunun imkânsızlığı karşısında deruni karanlığa dönüşüyor. böylelikle de bakışımsızlığı artırıyor. bu da başlangıçtaki noktadan bizi iyice uzaklaştırıp, kendi yaralanmış hatırımızı öfke, karamsarlık, kayıtsızlık gibi yollarla tedavi etmeye çabalamamıza götürüyor. bu saçma hale gelmemizin nedeni, bence, merkeze eylemlerin hatırını değil kişilerin hatırını koymamız. doğru eylemi, karşımdaki kişinin hatırını ne kadar kazanırım, toplumda ne kadar hatırlı bir kişi olurum diye değil; o eylemin kendi hatırı için, o eylemin doğruluğunun yüzü suyu hürmetine yapmaya başladığımızda insan kayırma anlamına gelen sahte-hatır-gönül işlerinden gerçek işlere, hakiki işlerin kendi hatırı için emek vermeye geçilebilir. bu geçiş, çilekeş bir sanatkarlıktan şen bir zanaatkarlığa geçiş olacaktır aynı zamanda.
16 entry daha
hesabın var mı? giriş yap