4 entry daha
  • yaşamınız boyunca karşınıza çıkacak en muhteşem öykülerden biri. hakikaten de bir oyundan ziyade bir öykü olarak görmelisiniz to the moon'u; sizi afallatacak ve midenizde kelebekler uçurtacak cinsten 8-bitlik bir başyapıt. yalnızca soundtrack'i dahi "gökyüzünün ucundaki deniz fenerlerine" dalıp gitmenize vesile olabilir. hatıralar, hayaller, umutlar, turşu zeytinler ve aşk üzerine öylesine vurucu bir hikaye anlatıyor ki.

    şu satırları ruhen biraz sarsılmış -hatta dövülüp kömürlüğe kilitlenmiş- bir halde yazdığımı söylemem lazım. olağanüstü bir roman okuduktan, etkileyici bir film izledikten sonra alenen sarsaklaşıyorum; kurgunun içinde kaybolmuş haldeyken kendi hayatıma dönmekte zorlanıyorum. az önce burada değilmişim, o sayfalar veya kareler finale vurana kadar orada, kurgunun içinde durup izlemişim gibi. sonra dolmuşçu beni çok ters bir yerde indirmiş, 100-150 metre ilerisi dediği yer kilometrelerce geride kalmış. öylesine bir bilince dönüş soku. nalet olsun. "neyse ki" bu güçlü çarpılma hissi çok az filmde ve kitapta, çok çok daha az oyunda karşıma çıkıyor. to the moon beni çarptı, salladı, çiğnedi ve aya fırlattı. oyun sektörü için bir mihenk taşı.

    bir "oyun" olarak teknik anlamda pek de bir şey sunmuyor oysa ki. ölen bir adamın anılarını değiştirerek son anlarında aya gittiğini "anımsamasını" sağlamaya çalıştığınız to the moon oyundan ziyade interaktif bir gösteri. yine de oyun sektörü kendisine gururla sahip çıkabilir, "to the moon bizim öz evladımız." diye açıklama yapabilir.

    son olarak; deneme süresinden sonra -eğer beğendiyseniz- lütfen satın alınız. 11 küsur dolar en az e.t. the extra-terrestrial ya da planescape torment kadar etkileyici bir deneyim için kesinlikle sakınılacak bir meblağ olmamalı.
149 entry daha
hesabın var mı? giriş yap