36 entry daha
  • altmışlı yıllarda amerika ve ingiltere'deki rock'n'roll ve pop-rock sahnelerinin etkisiyle kıvılcımı çakılmış olan, ardından gelen psychedelic rock ve progressive rock akımlarıyla birlikte, yetmişli yıllarda türkçe müzik piyasasına gayet özgün işler sunmuş ama darbeden kaynaklı sosyolojik değişmeler sebebiyle seksenlerin ortasına doğru etkisini kaybetmiş olan ve şu an birkaç isim haricinde sürdürülmeyen, şahsi düşünceme göre bu toprakların görüp görebileceği en harbici rock müzik hareketidir. seksenlerin ortasına doğru etkisini kaybetmiş olduğunu belirtme sebebim, doksanlarda haluk levent önderliğinde tekrar hareketlenen anadolu rock piyasasının, '70lerde yapılan işlerin üstüne bir şey koyamamasındandır. evet, şu an hala anadolu rock tarzı var denebilir ama erkin koray'ın, barış manço'nun, cem karaca'nın zamanında yaptıkları gibi değildir. progressive rock ve ya psychedelic rock etkisi yoktur ve yetmişlerdeki özgünlüğünü yansıtmaktan uzaktır.

    anadolu rock tarzı, çıkış itibariyle rock müzik olarak değerlendirilmemekteydi. türkçe sözlü hafif batı müziği gibi trt soğukluğunda bir tanım ile insanlara tanıtılmıştı. bu tarzın ilk temsilcisi olarak değerlendirilecek kişi erol büyükburç'tu. yakın dönemde garip açıklamaları ve hareketleriyle hatırladığımız ve kısa süre önce kaybettiğimiz erol büyükburç, o zamanlar ülkemize çok yeni bir iş yapıyordu. elvis presley'den kopyalama derecesinde etkilenmiş olsa da, adam pop-rock'n'roll kırması müziğiyle bir yol açtı. gökhan aya'nın buradaki yazısında ise, ülkemizde bu rock müziğe karşı ilginin önce the shadows, sonra the beatles kaynaklı olduğu belirtilmektedir. the beatles'ın zamanında dünya çapında yarattığı etki, tabii ki ülkemizi de etkilemiştir. bu noktada devreye hürriyet gazetesinin altın mikrofon yarışması giriyor. altın mikrofon yarışmasında istenen şey, anadolu rock'ın tohumlarını eken şeydir aslında, katılacak olan adaylardan yerel bir şarkıyı, batı müziğine yakın bir tarzda ve gitar, davul gibi enstrümanlarla icra edilmesi istenmiştir. birçok önemli isim bu yarışmaya katılmıştır ve bu sayede, türkiye'de beat, garage rock, rock'n'roll, psychedelic rock gibi tarzlar da icra edilmeye başlanmıştır. erkin koray, haramiler, silüetler, mavı ışıklar gibi isimler altın mikrofon yarışmasından çıkmadır.

    altmışlı yıllara baktığımızda, anadolu rock tarzının henüz oluşmadığını ama filizlendiğini, fakat asıl vurgunun, yabancı piyasa sebebiyle rock'n'roll, garage rock ve pop-psych tarzları üzerinde olduğunu görüyoruz. altmışların sonunda, yurtdışında psychedelic rock, progressive rock ve heavy metal tarzları ortaya çıkıyor. king crimson, pink floyd, yes, black sabbath, deep purple, led zeppelin gibi isimlerin etkisiyle, yavaş yavaş yerel müziklerin ve enstrümanların da kullanıldığı ama oldukça modern bir müzik doğuyor. başını erkin koray, cem karaca, barış manço ve moğollar'ın çektiği bu tür, kısa süre içerisinde birçok farklı isime sahne oluyor. büyük dörtlü diyebileceğimiz erkin koray, cem karaca, barış manço ve edip akbayram dışında selda bağcan, üç hürel, grup bunalım, ersen ve dadaşlar, hardal, 21. peron gibi birçok grup eserler yayınlıyorlar. bu noktada ülkemizin dönem şartlarından dolayı şöyle bir sıkıntı çıkıyor, birçok isim doğru dürüst kayıtlı eser veremeden yitip gidiyor, kayıt stüdyolarının yetersizliği sebebiyle kayıt yapabilenler de kötü ses kalitesinde plaklar yayınlayabiliyorlar ve albüm (yani o zamanki işleyişe göre 33lük plak) yerine çoğunlukla '45lik plak odaklı bir sahne olması sebebiyle, anadolu rock'ın arşivlenmesi daha da zorlaşıyor. türkiye'de 1988'den sonra plak üretiminin büyük oranda durması ve halkımızın uzun bir süre boyunca plakları frizbi olarak görmesini de eklersek, durum daha da vahimleşiyor.

    seksenli yılların gelmesiyle beraber anadolu rock tarzı yavaş yavaş etkisini kaybetmeye başlamıştır. bu duruma devlet baskısı sebebiyle icracıların sansür yemesi, '45lik piyasasının bitmesi, bazı önemli isimlerin tarz değişimleri (barış manço'nun grup bazlı müziğini bırakıp, garip aranjmanlara sarması, erkin koray'ın iyice arabesk'e kaptırması...) gibi sebepler neden olmuştur. ki seksenli yıllar, arabesk müziğin çok ön plana çıkarıldığı bir dönemdir. pop müzik icracıları bile arabesk kokan albümlere yönelmişlerdir. böyle bir ortamda anadolu rock'ın, devlet tarafından da sansürleniyorken, kendini sürdürebilmesi imkansızdır. '85-'95 yılları arasında anadolu rock adına çıkan eserler azalmış, tür popülaritesini kaybetmiştir. '95 sonrası haluk levent, murat kekilli, murat göğebakan gibi isimler ortaya çıksa da türün görkemli günleri geride kalmıştır.

    darbenin anadolu rock'a (ve dönem türkçe müziğine) yaptığı tahribatı şu örnekle hayal edebilirsiniz: evinizde cem karaca, selda bağcan, edip akbayram, ruhi su, melike demirağ, zülfü livaneli gibi sol görüşünü açıkça ortaya koymuş insanların plakları var. ve bu plaklar darbe döneminde sakıncalı olarak görülüyor. baskın ihtimaline karşın korkunuzdan ya bu plakları saklamanız gerekiyor, ya da yok etmek. ikinci seçeneği yapmak durumunda kalmış çok insan var. o dönem kaç plak sobayı boyladı ya da paramparça edilip, çöpe atıldı, bilinmez. şimdi o plakları arıyor, kötü durumdaki kopyalarına deli paralar veriyoruz.

    müzikal açıdan incelediğimizde, anadolu rock tarzının, yabancıların "umbrella term" dediği genel bir tanım olduğunu görüyoruz zira birçok isim farklı tarzlarda işler yapmışlar. misal, barış manço, hem psychedelic rock (ölüm allah'ın emri), hem progressive rock (2023), hem folk rock (dere boyu kavaklar) tarzına girebilecek eserler yapmıştır. benzer şekilde, erkin koray'da bir yandan psychedelic rock (krallar) denilecek eserler yaparken, öbür yanda estarabim gibi arabesk rock denebilecek işlere imza atmıştır. cem karaca, resimdeki gözyaşları gibi pop-rock işleri yanısıra, safinaz'da 18 dakikalık uzun ve senfonik bir eser vermiştir. dolayısıyla, anadolu rock etiketi altında yapılan işlerin çeşitliliği de çok fazla ve çeşitlidir. farklı bir örnek olarak grup bunalım, taş var köpek yok gibi oldukça uçta garage rock örneği vermiştir, hatta yurtdışı kaynaklarda kendilerini punk olarak bile görenler vardır. baştan sona kendi tarzının dışına çıkmadan işini yapan bir edip akbayram göze çarpmaktadır, o tarzını hep psychedelic/symphonic rock etkili anadolu rock üzerine kurmuş ve uzun süre öyle devam etmiştir. selda bağcan, akustik gitarıyla folk rock diyebileceğimiz bir tat bıraktığı gibi, moğollar desteğiyle yaptığı işlerde direk psychedelic rock'a kaymıştır. ersen, biraz ne yöne rüzgar eserse o yöne savrulan bir insan profili izlediğinden hep geride kalmış olsa da yetmişlerde, daha "pop" bir anlayışta önemli işler yapmıştır. üç hürel, progresif esintili müziğinde yer yer halk müziğine yer yer de daha modern bir yaklaşıma yer vermiştir. moğollar, birçok isime verdiği destek ve özellikle düm-tek'te gördüğümüz kadarıyla progresif ve eklektik bir müzik icra etmiş ve anadolu rock'ın en önemli lokomotiflerinden birisi olmuştur. en uç örnek olarak bu ülkeden tünay akdeniz gibi bir insan geçmiştir, yabancı kaynaklarda "godfather of turkish punk" diye anılan akdeniz, dönemdaşlarına göre daha sert bir müzik yapısı benimsemekten çekinmemiştir. anadolu rock, müzikal iskelet olarak vokalleri öne çıkaran bir yapı izlemiştir. grupların hepsinin aslında bir vokalin arkasında destek rolde olması bu durumu nitelemektedir. vokallerden sonra ikinci sırada klavyeler gelir ve şarkıyı taşıyan asıl iskeleti kurar. erkin koray, 3 hürel, edip akbayram ise gitarları daha ön planda tutan isimler olmuşlardır. tarzı ülkemize ait yapan yanı ise, bağlama başta olmak üzere, darbuka, ney gibi yerli enstrümanların da yoğun olarak müziğin içine yedirilmesidir.

    yetmişlerden seksenler ortasına kadar, birçok kaliteli ürün verilmiş tarz adına... biraz şahsi düşüncemi de katarak; barış manço'nun yeni bir gün'ü, cem karaca'nın safinaz'ı, edip akbayram'ın nedir ne değildir'i ve erkin koray'ın elektronik türküler'i bu tarzın zirvesini gösteren kalitede eserler diyebilirim. ne yazık ki, o döneme ait fiziksel medyaların üretiminin durması sebebiyle, kaliteli şekilde bu kayıtlara ulaşmak zor olabiliyor. yayınlanan eserlerin master kayıtları zaten ortada olmadığı için düzgün şekilde derlenip, tekrar piyasaya sürülemiyor. internetin yaygınlaşmasının ardından yabancı ülkelerdeki müzikseverler anadolu rock'ı keşfettiler ve yoğun ilgi gösterdiler. bu ilgi, avrupa'daki çeşitli firmaların, anadolu rock eserlerini temiz plak kopyalarından tekrar yayınlamalarına kadar gitti. bizler ise ülkemizin rock müzik adına yaptığı en özgün akımı sahiplenmedik, hala sahiplenmiyoruz. bu da bizim ayıbımız diyebilirim. sonuç olarak, zamanında bu topraklarda mücadele verilmiş -evet, erkin koray ve barış manço imajları sebebiyle sıkıntı çekmişlerdir- ve farklı bir müzik yapılmış, halka bir şekilde sevdirilmiştir. anadolu rock, en az türk halk müziği ve türk sanat müziği kadar bizim değerimizdir. on senedir hala başımızdan atamadığımız arabesk soslu ağlak aşk şarkıları ekseninde ilerleyen sözde türkçe rock piyasası yanında çölde vahadır.

    not 1: güven erkin erkal, geçtiğimiz yıllarda türkiye rock tarihi adında bir kitap yayınlamıştı. ilgili döneme dair detaylı bilgilerin edinebileceği bir kaynaktır, isteyenler edinebilir. ikinci kitabı çıkarılır mı, bilinmez ama facebook'ta da aynı adlı bir grupla paylaşımlara devam ediliyor.
    not 2: anadolu rock'a yabancıların ilgisi doksanların sonuna doğru başladı ve hala devam ediyor. shadoks music adlı firmanın erkin koray ve edip akbayram'ın eserlerini plak olarak yayınlamasıyla başlayan süreç, daha sonra ispanyol guerssen records, finders keepers gibi çeşitli firmaların birçok anadolu rock isminin albümlerini, orijinaline sadık kalarak yayınlamalarıyla devam etti. türkiye'de, plağın tekrar gündeme geldiği son beş yıl içerisinde yayınlanan plaklar ise ne yazık ki kar amaçlı ve ses kalitesi/sunum kalitesi olarak hakkını veremeyen işlerdir.
    not 3: tabii ki anatolian rock revival project'in hakkını vermemek olmaz! seçtikleri parçaların çoğu nadide ve hala az bilinen eserler. takipleyiniz.
108 entry daha
hesabın var mı? giriş yap