5 entry daha
  • dün gece izlediğim gerçekten güzel bir film. özellikle yönetmenin ilk filmi olduğunu öğrendiğimde saygım arttı.

    --- spoiler ---
    sadece ben yönetmen olsam;
    1.filmin ismini tiranozor falan koymazdım, çok zorlama bir isim olmuş, güdük kalmış. tamam, karısına öyle sesleniyormuş, ölünce pişman olmuş falan ama yine de başka bir isim daha şık olabilirdi.
    2. sadece filmin başrol oyuncuları değil, joseph'in bardaki uzun saçlı arkadaşından tutun, bardaki serseri gençlere, joseph'in komşusuna, hanna'nın kocasına kadar, şiddetin doruklarında dolaşmayan 1 kişi bile yok. bu da biraz zorlama geldi bana. hiç değilse 3-5 normal insan konabilirdi.

    peki, hanna, joseph'le tanışmasa kocasını öldürebilir miydi?

    öldüremezdi, joseph ona kesinlikle ivme kazandırdı. bazıları yaşamı sadece izler nehrin kıyısında durarak, güvende ve huzur icinde olduklarını düşünürler kendini gerçekleştiremeden, kimi ise o azgınca akan nehre dalar, yaşama karışır etiyle kemiğiyle joseph gibi. hannah ise joseph sayesinde o nehri izlerken, suya giriverdi.

    yönetmenin "ıyyy tü kaka, şiddet çok kötü bir şeydir" savında olmadığını da düşündüm filmi izlerken. gerektiğinde, doğru zamanda doğru kisiye bazen göstermek gerekebilir diyor gibi geldi bana..

    bir de hannah kocasına ilk kez bağırıp, o kompleksi yaratığın yüzüne vurduğunda kocası nasıl da küçüldü ve yok oldu adeta di mi ? belki de bu kompleksi yaratıkların anladığı dil bu..ve etrafımız böyle insanlarla o derece dolu ki..

    öfke ve korkunun psikiyatrik olarak aynı hastalığın semptomları olduğunu da tekrar hatırladık bu arada..
    --- spoiler ---
25 entry daha
hesabın var mı? giriş yap