269 entry daha
  • hayatımın belli dönemlerinde bana terapi gibi gelen dizi. kötü olduğum anlardan bahsetmiyorum. bana katıksız mutluluk veriyor bu diziyi seyretmek. özellikle yaz aylarında seyrediyorum. bir de yanında şarap falan içiyorum çok güzel gidiyor. tam samantha kafasına ulaşıyorsun o zaman. normal zamanlarda carrie-miranda karışımı bir şeyim. daha çok miranda. carrie bazen acayip gurursuz ve gerzek oluyor çünkü. malesef charlotte kadar sevimli ve pozitif olamadım hiçbir zaman.
    belli bir zaman geçse bile her dizide aramaya devam ettiğim şeyi korudu bu dizi.
    1. sezonda da 6. sezonda da o tanıdıklık hissini kaybettirmedi. gene bir araya gelip o cafelerine gittiler. carrie arka planda konuşup sorgulamaya devam etti. yarattıkları o yarı abartı yarı cesur özgür kadın imajlarından hiç vazgeçmediler. erkek gibi kadınlar ve bunun yanlış olmadığı fikrini benimsetmekten çok, biz böyle devam ediyoruz kardeşim isteyen izlesin istemeyen izlemesin dediler. reytinge göre yön çizmediler. bütünlük vardı. ilk sezondaki adam arada kaybolsa da son sezonda geldi. çünkü seyircisi için önemliydi. seyirci onu görmek istiyordu. sarah jessica parker gerçeği de var tabi. narsist, kendi şovunu yapan koca burunlu, suratı ata benzeyen kadın diye demedikleri kalmadı. bu kadının en çirkin hallerini de gene bu dizide görebilirsiniz. direk makyajsız, iğrenç, yarı çıplak, acayip zayıf hallerini çekinmeden gösterdi. diğer rol arkadaşlarını hiç arka plana atmadı.
    sonuç olarak en baştan çevirip çevirip izliyorum bu diziyi ve henüz bıkmadım. ally mcbeal'den bıkmıştım mesela. çünkü ally başladığından çok farklı bir yöne doğru gitmişti. en fazla ilk 2 sezonu izleyip bırakırım. ama sex and the city hem daha gerçekçi, hem daha eğlenceli hem de çok daha cesur bir dizidir. anti-depresan etkisi yapan bir dizi.
440 entry daha
hesabın var mı? giriş yap