• "açık çekmece" adlı anılar kitabının (evrensel basım yayın, 2010) yazarıdır selim esen. birkaç ay önce okuduğum, feridun büyükyıldız'ın "başka kent ankara" ölçüsünde olmasa da yine bir düş kırıklığı nedenidir bu kitap. kırklı, ellili, altmışlı yılların gazatalarını tarayıp tarayıp edinilen bilgilerle (biraz da kendilerinden katarak) anı yazmak olur mu? bu adamlara göre bal gibi de oluyor. hiç değilse doğru bilgi verseler; selim esen onu da yapamamış. işte saptayabildiklerim :

    1) adliye'nin karşısındaki foto rıdvan değil foto aile'dir; foto rıdvan çocuk esirgeme kurumu'nun yanındadır. (s. 22)
    2) ingiliz elçiliği ankara'da ilk yapılan elçilik binası değil sonunculardan biridir (s. 39). ingilizler, ankara'nın başkent olmasını kabullenemediği için büyükelçilerini iki yıl boyunca intanbuldan ankara'ya göndermemiş, dahası iki ülke arasındaki diplomatik ilişkileri elçi düzeyine çekmek için çok uğraşmış ama başaramamıştır. sonunda türk yönetiminin dediği olmuş, ankara'da elçiliklerini kurmak için yabancı ülkelere arsalar verilmeye başlanmıştır. bilal şimşir şöyle anlatıyor "ankara... ankara..." adlı nefis kitabında (bilgi yayınevi, 2006; s. 304) :

    //[ankara'da yabancı ülke elçilikleri için] seçilen arsalar üzerinde birer ikişer elçilik binaları yükseldiği görülecektir. sovyet, alman, polonya büyükelçiliklerinden başlanarak, italyan, fransız ve en son ingiliz büyükelçilik binaları yapımına kadar ankara'da beş-altı yıl süren bir inşaat dönemi yaşanacaktır.//

    3) sevgi soysal'ın kitabının adı "yenişehir'de bir öğle vakti"dir, selim esen'in 45. sayfada yazdığı gibi "öğlen" değil. ayrıca goralı'da değil piknik'te takılır goralı'da yapılan sandviçi hiç sevmeyen bn. soysal; "yenişehir'de bir öğle vakti"nde de şöyle betimler bu yiyeceği (bilgi yayınevi, 1974; s. 45) :

    //... içine öteki sandviçlere tek tek konan katıkların topluca doldurulduğu, yani belirli bir tadı olmayan, insanda her şeyi birlikte yediği izlenimi bırakan bir sandviçti bu.//

    4) kızılmaske'nin her iki elinin orta parmağında değil, yalnızca sağ elinin orta parmağında kurukafalı yüzük vardır; sol elindeki parmağa haça benzeyen kutsama simgesinin olduğu yüzüğü takar ölümsüz ruh. (s. 100)
    5) atatürk bulvarı'nın 169. sayfadaki piknik tabelalı resmi 1958'de değil, daha sonra, altmışlı yılların ikinci yarısında çekilmiştir. kimileri resmi çekenin fuat güner'in babası sami güner olduğunu söyler; ben bu bilgiyi kesinleyemediğim için yorum yapmıyorum.
    6) ankara'nın ilk yürüyen merdiveni kızılay'daki gima'da değil ulus'daki modern çarşı'da kullanılmıştır. (s. 171)
    7) 209. sayfada, "1960'a yaklaşıldığında, 'hippi' akımı, gençliğin özgürlüğünü simgeliyordu." diye yazmış bay esen. oysa hipilik akımı altmışların ortasında kendini göstermeye başlamıştır.
    8) mickey spillane'nin "i, the jury" adlı ilk mike hammer romanı "kanun benim" olarak türkçeleştirilmiştir, "jüri benim" diye değil. ayrıca spillane "komiser kolombo" dizisinin senaryo yazarı değildir, yalnızca tek bir bölümde konuk oyuncu olarak yer almıştır. (s. 223–224)
    9) orson welles (wells değil!) "i know what it is to be young" adlı parçayı 1984 yılında kaydetmiştir, dolayısıyla 1943 doğumlu yazarın bu parçayı gençlik yıllarında kulağına yasladığı transistörlü radyodan dinlemesi olanaksızdır. (s. 227)

    selim esen'in kitabında gözümden kaçan, ya da yaşım tutmadığı için ayrımına varamadığım daha nice yanlışlar olduğundan eminim. bir de ahmet say'a önsöz yazdırılmış bu kitap için; yazık, boşuna harcamış değerli zamanını!
3 entry daha
hesabın var mı? giriş yap