4 entry daha
  • iki sene kadar tecrübe ettiğim çalışma şekli.

    vardiyalar şöyleydi:

    07.00-14.00,
    10.00-17.00,
    17.00-24.00,
    00.00-07.00.

    görüldüğü üzere, her gün sadece yedi saat çalışılıyordu. çalışma saatleri her gün değiştiği için, farklı günlerde iş dışında farklı aktivitelere zaman bırakması açısından oldukça iyi geliyordu bana. herkesin çizelgesi, ilkokullardaki haftalık ders programı gibi önceden belli olurdu ve herkes içini gücünü buna göre ayarlardı. hafta sonu çok kalabalık olabilecek yerlere hafta içinde rahat rahat gidebilmek, banka, doktor işlerini izin almadan yapabilmek, işe gitmeden önce spora ya da sinemaya gidip stres atabilmek, bazı sabahlar canının istediği kadar uyuyabilmek gibi getirileri vardı. 7/24 çalışan bir işyeri olduğu için, hafta sonlarında da herkese çalışma sırası geliyordu ki, bu da bana göre kötü bir durum değildi. çünkü bu sefer de, hafta içi iki gün üstüste tatil veriliyordu. yönetimce teorik olarak pek hoş karşılanmasa ve desteklenmese de, pratikte on gün üstüste çalışıp dört gün izin yapabilme lüksü de vardı..

    bunlar iyi taraflarıydı. ama çok yorucu bir tarafı da vardı vardiyalı çalışmanın: gece 00.00-07.00 nöbeti.. bu nöbeti tutan, devamında mutlaka izinliydi. saat sabah sekize doğru eve gel, o gün bir daha işe git, olmaz.. gönüllü bir arkadaş vardı aslında ama tabii bütün hafta için değil. onun gelmediği gecelerde, erkek çalışanlardan az kıdemli olanlara (benim gibi) bu vardiya patlardı sık sık. kadın çalışanlara pozitif ayrımcılık sonucu tevdi edilmezdi bu ayrıcalık(!) çok yıpratıcı olurdu bu geceler. yapılan iş türkiye'yi doğrudan ilgilendirdiği için, gece boyunca çok ama çok dikkatli olmayı, sürekli bilgisayara bakmayı, uykuya asla yenik düşmemeyi gerektiriyordu. herkes evinde uyurken, yüzlerce kişilik koca binada bir siz, bir tane de kapıda güvenlik görevlisi, o kadar.. bütün şehir, bütün ülke uyurken, nöbet tutan bir asker gibi uyanık kalmak.. ilginçti tabii.. gün aydınlanıp sabah nöbetçileri geldiğinde (nöbetçi derdik gerçekten de) gece nöbetçisi de bir nevi kahraman edasıyla yollanırdı evine. arabası yoksa mutlaka şoför getirip götürürdü onu. başka türlüsü de düşünülemezdi zaten.. eve varılıp tuhaf ve kısa bir uyku çekilirdi genelde. ben mesela, dört saat kadar uyuyabilirdim ancak. dolayısıyla o gün hayali fener şeklinde geçer, evden hiç çıkılmazdı..

    işte böyleydi benim için vardiyalı çalışmak.. hayattaki her şeyde olduğu gibi hem artıları hem eksileri vardı..
83 entry daha
hesabın var mı? giriş yap