97 entry daha
  • dublin'de bitmeyen bir günlerdenperşembe. evet, türkçe çeviriyle okumak pek de hoş değil, çeviri gerçekten çok başarılı, kelime oyunları bundan daha iyi aktarılamaz belki, fakat kitabı daha da anlaşılmaz kıldığı çok açık (anlaşılmaz demek aslında tam olarak doğru değil, türkçe çevirisi başka bir kitap denilebilir, yanınızda bir de büyük boy sözlük bulundurmanız gerekiyor yüzlerce arapçafarsçaosmanlıca kelimenin anlamını öğrenebilmek için). yeterli ingilizceye sahip olsanız da yine engellerle karşılaşacaksınız çünkü kitapta tonla non-fiction insan ismi, latince fransızca italyanca cümleler vs. bulunuyor. bunları internetten tek tek aratıp bulmadığınızda cümledeki ironiyi/göndermeyi kavrayabilmeniz mümkün değil. fakat sonuç olarak bilinç akışı tekniğiyle yazıldığı göz önünde bulunduruluyor ve (sikerler ama denilerekten) ister istemez birkaçyüz sayfa sonra olurunabırak tekniğiyle okunmaya başlanıyor roman. aksi halde bitmeyecek çünkü.

    kısacası bir yerden sonra anlamaktan çok, üzerimizden büyük(enormous) bir yükü atmak için okuyoruz ulysses'i, (kendimizi kandırmayalım, aslında her romanı sırf bitirmiş olmak için okuyoruz, fakat bu ulysses için daha da böyle) bitirdikten sonraki rahatlık da isa'nın suyun üzerinde yürümesinden , muhammed'in ayı ikiye yarmasından sonra duyduğu rahatlık gibidir sanıyorum (ne de güzel yürüdüm/yardım/okudum).

    ek olarak oğuz atay'ın tutunamayanlar'ı tamamen ulysses'e borçlu olduğunu buradan açıklıyor(biraz abartmış olabilirim, ama inanın bana, biraz) ve tanpınar'la noktayi koyuyorum (bkz: ulysses'ten birkaç sayfa okumadan uyuyamam)
261 entry daha
hesabın var mı? giriş yap