37 entry daha
  • hakkında bahsedilen "yeniçerilerin bazılarının koynundan haç çıktığını, bazılarının sünnetsiz olduğunun görüldüğünü kaynaklar yazar" meselesindeki "kaynaklar" bizzat saray tarafından pişirilip servis edilmiş şehir efsanelerindendir. devletin resmî gazetesinde yayınlandığından mütevellit de "kaynaklarda yazar" diye konuşabiliyoruz. aynı "kaynaklar"da "balkanlar'da (şehri hatırlamıyorum) iki yeniçeri'nin mezarından vampir olarak kalkıp birkaç gün dehşet saçtıklarına dair" bir haber bile var. kısacası "post-vaka-i hayriye" döneminde yeniçeri devrinin bittiğinden ve halkın bunları özlemesinin önüne geçildiğinden emin olmak için sayısız icraat yapılmıştır (mehter marşlarının tamamının yakılması da bu devreye rastlar, bugün bildiğimiz mehter marşlarının neredeyse tamamı cumhuriyet sonrasında bestelenmiştir. yanlışsam bir düzelten çıkar elbet) "yeniçeriler vampir çıktı, yeniçeriler gavur çıktı, yeniçeriler halkın canına okudu" şeklinde haberler yaymak da bunların içindeydi. kısacası ben gerçekçi bulmuyorum.

    ***

    yine girilerin arasında bir "tarihte görülmemiş bir şekilde kendi soylarından gelen başka bir birlik tarafından top ateşine tutularak tarih sahnesinden silinmişlerdir" diye birşey okudum, yanlış. aynı soydan insanların birbirine girdiği sayısız mücadele var elbet ama ana maksadın "bir askeri sınıfı yok etmek" olduğu bir savaş en basitinden dibimizdeki rusya'da vuku bulmuştu bir 100-150 sene kadar önce. yine benzer şekilde ruslar'ın feodal (yeniçeriler de sened-i ittifak sayesinde bildiğin feodal toprak ağası olmuşlardı zira) "streltsı" birlikleri deli petro yurtdışındayken ayaklanmışlar (tabii daha bundan önce, tıpkı ii. mahmud'un yaptığı gibi petro'nun ufak ufak bu birlikleri lağvetme niyeti var. bundan ötürü merkezde bulunan streltsı birliklerini kiev, belarus vs. mekanlara kaydırıyor bu hadise yaşanmadan önce), "rus nizam-cedidi" birliklerin kumandanı iskoç bir general tarafından sert şekilde bastırılmışlardı. petro gezisini kısa kesip elinde haydarla "ule-mna-goduklarım..." şeklinde ülkeye giriş yapıyor ve isyana katılan ne kadar streltsı (streltsı aslında rusça çoğul bir kelime ama bunun tekili strelts mi yoksa strel mi bilemiyorum) varsa hemen hepsini şehir meydanında işkenceyle öldürtüyor akabinde. hatta arada gözdağı olsun diye isyana yol verdikleri gerekçesiyle saray halkından iki prensesi de katlettiriyor yanlış hatırlamıyorsam.

    tabii bu streltsı'nın "katledilerek lağvedilmesi" sürecinde 1700 senesinde narva'da isveç'ten bir "iskandinav şamarı" yiyince petro "aga olmayacak bu böyle" deyip, elemanları öldürmekten vazgeçiyor ve başka birliklerin içine ayrı ayrı katarak eritme yoluna gidiyor. başarılı da oluyor denebilir (isveçliler'in poltava'da ağzına sıçıyor, koca imparatorluk gidiyor ve isveç bir daha hiçbir vakit geri dönmemek üzere büyük uluslar arenasından siliniyor), "denebilir" tabii sadece zira meşhur baltacı mehmed paşa bu poltava başarısının ardından "kardeş siz iskandinavya'da şamar görmemişsiniz, bir de bizimkini deneyin" deyip osmanlı şamarını aşkediyor.

    ha sonra giderayak rus askeriyesi osmanlı askeriyesini sikertiyor ayrı mevzu. osmanlılar bana kalırsa en utanç verici yenilgilerini (asker sayısı olarak 1'e 3 oldukları savaşları kaybetmek gibi) ruslar'a karşı almışlardır.

    ***

    lan nereden nereye geldik, mevzuya geri döneyim. bu hadisenin tek sebebinin "kapitalist-emperyalist ekonominin osmanlı'ya girmesi" olduğunu iddia edenler bana kalırsa yanılıyorlar. zira ii. meşrutiyet'e kadar osmanlı ekonomisi gayet bildiğin sosyalist bir ekonomiydi. ii. meşrutiyet'ten sonra dünyanın en liberal ekonomisi hâline geldi gerçi ama bu sefer hakikaten "kapitalist-emperyalist ekonomi"nin baskısı vardı.

    "yeniçeriler halk olmuştu, devlet bektaşiler'den hazzetmiyordu, halk hareketinden tırsıyordu" gibi yorumlara "ya ben lan neyse birşey demiyorum..." diyebiliyorum ancak. yeniçeriler'in halk olması, askerlik mesleğini ifa etmesi gerekirken çoluk çocuğa karışıp dükkân açan, toprak ağası olan, arada da hobi olarak kazan kaldıran insanlara dönüşmeleriyle oldu. benim kulağıma pek de "halk hareketi" gibi gelmiyor bu açıdan yeniçerilerin yedikleri boklar ama bunu söyleyenlerin de bir bildiği vardır muhakkak.

    ***

    yeniçeri ocağı'nın kaldırılmasından sonra hiç savaş kazanılamadığı doğru sayılabilir, ama bu hiç muharebe kazanılamadığı anlamına gelmez. osmanlılar'ın bu hadiseden sonra savaş kazanamamasını üç maddede açabilirim sanırım:

    1. yapılan reform tak diye aynı sene etkisini göstermiyor, belki bir 100 sene geçmesi lâzım. hani komplo teorisi kuracak olsanız "yeniçeri ocağı osmanlı askeriyesini mahvetmek maksadıyla bilerek tasarlandı" diye, ulan bu ülkeye askerî reformist olarak almanya'yı kuran adamı, von moltke'yi getirmiş adam (ii. mahmud han) daha ne yapsın lan? bu dönemde ekilen tohumların meyvesi kurtuluş savaşı'nda alındı diyemez miyiz? deriz (arada ii. abdülhamid han'ın eğitim alanında yaptığı reformlarla bir "tarlayı sulaması" var ama tohumu eken yine belli) gayet tabii.

    2. osmanlı ordusu'nun muharebe kazanmasına rağmen savaş kazanamamasının en büyük müsebbibi nüfus problemiydi. osmanlı'nın avrupa'ya "aktığı" devrede nüfus anlamında ciddi bir avantajı varken, avrupa'nın (bilhassa da rusya'nın) osmanlı'ya "aktığı" dönemde de çok ciddi bir nüfus dezavantajı vardı. konuya açıklık getiren küçük bir örnek verecek olursam: almanya'nın i. cihan harbi'nde sadece verdiği ölü sayısı (yaralıyı ya da sıyrıksız çıkanı falan katmıyorum bak), osmanlı imparatorluğu'nun silah altına alabildiği asker sayısından çok daha fazlaydı. ne kadar muharebe kazanırsan kazan, karşındaki adam akın akın gelmeye devam ettikçe ve sen cepheni yeni gelenlerle tahkim edemedikçe, savaşı kaybetmeye mahkûmsun. yapacak birşey yok.

    3. osmanlı ordusu'nu doktrinsel anlamda ne kadar modernize ederseniz edin, teçhizat sıkıntısı vardı. seferberlik'te krupp'u arkaya alınca neler yapabildiklerini cümle âleme gösterdiler bence yine de. modern anlamda muazzam bir orduyu da getirip eline atıyorum çakaralmaz versen, alacağın sonuç bellidir.

    "yeniçeri ocağı kaldırılmasaydı başarıdan başarıya koşacağıdık, pislik yaptılar" diye bir durum yok yani.

    sevgilerimle.

    ek: evet cesare borgia "cumhuriyet dönemi değil de post-vaka-i hayriye dönemi diyelim" diyor.

    ek 2: daha açık olmak açısından: bugün bildiğimiz mehter marşlarının pek çoğunun 1908-1913 arasında "ısmarlama" yazdırıldığı bir vakıadır. içinde "türk" kelimesi geçen mehter marşları ise kuvvetle muhtemel cumhuriyet'ten sonra yazılmıştır. benim altını çizmek istediğim nokta ii. mahmud döneminde ve yeniçeri nefretinin devam ettiği dönemde herhangi bir "mehter girişimi" olmamasıdır.
48 entry daha
hesabın var mı? giriş yap