10 entry daha
  • bu programlar tarihçesine baktığımızda görebileceğimiz üzere iki binli yıllarda çığırından çıktı. hayatımızın reality program olarak rastlayamayacağımız bir kesiti yok desek, yalan olmaz hani. bir grup insanı bir eve ya da adaya kapatmaktan tutun da, görüntüsünden memnun olmayan bir kadının 'dünyaya yeniden gelmiş gibi' hissettirilmesine, bir ailenin evinin baştan sona yenilenmesine ya da bir kadının akşam gelecek misafirlere yemek yapma sürecine, bir gencin üniversite sınavlarına hazırlanmasına, bir ailenin çocuklarını yetiştirme şekline, birilerinin kayıp yakınlarını bulma isteğine, evlenmek isteyenlerin başının bağlanmasından, kilo vermek isteyenlerin kilolarının verdirilmesine, kadınların nasıl alışveriş yapacağından nasıl giyineceğine değin yaşantımıza dahil olabilecek her anı montajlanmış olarak televizyondan izlemek mümkün.

    belirli bir eylemi gerçekleştirmeye kanalize olmuş gözetim altındaki bu insanların içinde bulundukları suni koşullarla yaratılan ve montajlanarak bize sunulan yeni-gerçeklik acaba bizleri nasıl etkiliyor? bu insanların televizyon endütrisindeki değerleri ne? bu tür programların yarışmacılar üzerindeki uzun vadedeki etkileri neler olabilir? ilk bakışta insanın aklına gelen sorular.

    bu programların hepsi benzer şekillerde mekansal tecrit uyguluyor. bu denetim ve bu kapatılma hali, ödül motivasyonu ve diğer yarışmacıların üzerinden yükselme ahlaksızlığıyla birleşince ortaya çıkan durumu nasıl tanımlayabiliriz? insanlar birbirlerine artık dışarda değilsin. bu bir yarışma diyor. burada ahlaklı olmak değil kazanmak zorundayız mantalitesiyle kapitalist ahlağı meşru kılıyorlar. yarışmacıların hiçbiri hiç birşey kazanmamış olmasına rağmen hepsi kazananın ahlakını sahipleniyor ve diğerlerine kaybedecek gözüyle bakıyorlar. yarışmacılar, bir sanallık içinde yer aldıklarını dolayısıyla burada sergileyecekleri tutumların gerçek kişiliklerini göstermeyeceğini zaten dışarıda kendilerini tanıyan insanlar olduklarını şeklinde ifadelere baş vurarak içinde bulundukları durumun anormalliğinin altını çiziyorlar. bir hedef için ve belli yoksunluklar içerisinde yarışan vatandaşlar bu sanal durum somut olarak canlarını yakmaya başladığı andan itibaren çirkinleşmekte tereddüt etmiyorlar. yapımcılar tarafından insandan çok otomat gözüyle bakılan yarışmacıların bu aşamadan sonra ne söylediği nasıl tepki verdiği önem taşımıyor. as olan yarışmacıların dürtüldüklerinde giderek kontrolsüzleşen tepkiler vermeleri. zaten yarışmacılar tv kanalları için ucuz iş gücü, gsm operatörleri için ek gelir, tv endüstrüsü için magazin programları ve ölü saatler için sıcak kan. hem de hiçbir şey vermeden yalnızca bu umut ticaretiyle çalıştırılıyorlar daha ne olsun.

    bu programlarda gördüğümüz çirkinleşen insanlar aslında kapitalist toplumda bazı duyguların ve tüketim alışkanlıklarının yeniden üretilmesi için kitleleri manipüle etmekle görevli aramızdan seçilen piyonlar. bizi tüketime teşvik etmekle kalmıyor, onlar gibi kazanma umudumuz olduğunu bize fısıldıyorlar. ve bu fısıltı bizi şimdi tv'nin dışındayken çirkinleşmeye çağırıyor. başkalarını düşünmeyi bırakın anlamanın imkansızlığını izliyoruz. dayanışmanın değil hırsımızın para ettiği öğreniyoruz. hepsini geçtim teşhir edilmekten zevk almaya başlıyoruz. aldığımız paltonun kaç para olduğunu utanmadan söyleyebiliyor. örfümüze adetimize rağmen önümüze gelen yemeyi beğenmeye biliyor veya kazanmak için en yakın durduğumuz arkadaşımızı satabiliyoruz. dalga geçmek veya eğlenmek için izlendiği söylense de böylesine yoğun maruz kalınan bir şeyden etkilenmemek mümkün değil.

    sonuç olarak izleyen de kaybediyor, katılan da. kazanan desen zaten en baştan belli.
11 entry daha
hesabın var mı? giriş yap